top of page
Rıdvan Demir

KUR’ÂN’DA ve KİTÂB-I MUKADDES’TE MESİH - BÖLÜM 2

Güncelleme tarihi: 14 Mar 2023



T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İLÂHİYAT ANABİLİM DALI

KELÂM BİLİM DALI

Rıdvan DEMİR

Yüksek Lisans Tezi

İSTANBUL, 2003


II. BÖLÜM

YENİ AHİD’DE MESİH İNANCI


1. YENİ AHİD’E GÖRE İSA’NIN MESİH OLUŞU

1. 1. İnciller’de İsa’nın Mesihliği

1. 2. Yeni Ahid Mektuplarında İsa’nın Mesihliği

2. MESİH İSA’NIN NİTELİKLERİ

2. 1. Mesih (Christ) Oluşu

2. 2. Tanrı Oğlu Oluşu

2. 3. İnsanoğlu Oluşu

2. 4. Kurtarıcı Oluşu

2. 5. Rab Oluşu

2. 6. Davud Soyundan Oluşu

2. 7. Kral Oluşu

3. MESİH’İN TEKRAR GELİŞİ



II. BÖLÜM


YENİ AHİD’DE MESİH İNANCI







1. YENİ AHİD’E GÖRE İSA’NIN MESİH OLUŞU

Yeni Ahid dönemine girildiğinde yahudilerin beklediği mesih ile hıristiyanların kurtarıcı mesihi kesin hatlarla ayrılmıştı. Çünkü beklenen kurtarıcı olan İsa Mesih gelmişti. Onun hayatı, çarmıhı, ölümü, dirilmesi ve kıyamete yakın tâbîlerini kurtarmak üzere ikinci dönüşü Yeni Ahid’in başlıca konularıdır. Bu ana iman esaslarına inanmayan bir kişinin imanı kilise tarihi boyunca ittifakla batıl kabul edilmiştir.

Hayatı hakkında İncillerde geniş bilgiler yer alan Hz. İsa, kimilerine göre hayatının sır oluşu sebebiyle[1] kimsenin tanımadığı adam (The man nobody knows) nitelemesiyle edebiyat dünyasına geçmiş, romanlara konu olmuş, hatta ikinci gelişinin resimleri ve ikonları çağlar boyunca hıristiyan kitaplarını ve kilise duvarlarını süslemiştir.[2]


1. 1. İnciller’de İsa’nın Mesihliği

Hz. İsa’nın kendisini bir anlamda mesih olarak algıladığı kesin olmakla beraber genel öğretisinde kendisini mesih ilan etmemiştir. O kendisini, dar anlamda değil, Eski Ahid’de geçen çeşitli umut ve vaadleri içine alan geniş bir anlamda mesih olarak algılamıştır.[3]

İsa’nın, öğrencilerinin önünde, Yeni Ahid’de yazılı olmayan başka birçok doğaüstü belirti gerçekleştirdiği, bu yazılanların İsa’nın Tanrı’nın oğlu mesih olduğuna iman edilmesi ve onun adıyla yaşama kavuşulması için yazıldığı söylenmiştir.[4] Yeni Ahid’de mesih inancı, Eski Ahid’deki mesih inancıyla bazı noktalarda benzerlik göstermektedir. Örneğin her iki dinin mensupları Mesih’i Davud’un soyundan gelecek bir kurtarıcı olarak beklemektedir.

İncillerin bir başka yerinde ise bu inanç daha açık olarak şu şekilde beyan edilmektedir:

Hapiste bulunan Yahya, öğrencileri aracılığıyla gelecek kurtarıcının İsa mı olduğunu yoksa başkasını mı beklemesi gerektiğini sorunca, İsa öğrencilere kendi gördükleri mucizeleri Yahya’ya anlatmaları gerektiğini söyler ve kendisi sebebiyle sendeleyip düşmeyenler için “ne mutlu!” der.[5]

İsa, Filipus Sezariyesi bölgesine geldiğinde öğrencilerine halkın kendisini kim olarak gördüğünü sorması üzerine ise öğrencileri şu karşılığı verirler: “Kimi vaftizci Yahya, kimi İlyas, kimi de Yeremya ya da peygamberlerden biridir diyor.” İsa onlara, “siz ne dersiniz?”, “sizce ben kimim?” demesi üzerine de Simun Petrus, “Sen, yaşayan Tanrı’nın oğlu mesihsin” yanıtını verir. İsa ona: “Ne mutlu sana, Yunus oğlu Simun!” der. İsa bunun ardından uzun uzadıya göklerin egemenliğinden bahseder. “Bu sözlerden sonra İsa, kendisinin mesih olduğunu kimseye söylememeleri için öğrencilerini uyarır.”[6]

İsa, Vali Pilatus’un önünde yargılanırken “sen Yahudilerin kralı mısın?” diye sorusulması üzerine İsa: “Söylediğin gibidir” yanıtını vermiştir.[7] Yeni Ahid’deki en meşhur yerlerden biri de hiç kuşkusuz Yuhanna bölümündeki Samiriyeli kadınla İsa’nın olayıdır. Karşılıklı uzunca bir diyalogtan sonra kadın İsa’ya, “mesih denilen meshedilmiş olanın geleceğini biliyorum”, “o gelince bize herşeyi bildirecek.” der. İsa, “seninle konuşan ben, oyum” diyerek kendisinin mesih olduğunu yineler.[8]

İsa bir gün tapınağın avlusunda yürür. Yahudi yetkililer ona eğer mesihse bunu açıkça söylemesini isterler. İsa her seferinde söylediğini ama kabul etmediklerini söyler.[9]

Tanrı’nın devletinin devamı, tarihi bir süreç içerisinde İsa’nın kendini feda eden kurtarıcı olmasına bağlıdır.[10]

Yeni Ahid’de pek çok yerde İsa sahte mesihlere karşı havarilerini uyarır. Yeryüzüne gelecek mesihin kendisi olduğunu söyleyerek, sahte mesihlerin türeyeceğini önceden bildirir. Sonunda gelecek olan gerçek mesihin kendisi olduğunu açıkça ifade eder. Bu da hiç kuşkusuz İncillere göre İsa’nın dönecek mesih oluşuna dair bir başka referans kabul edilmelidir.[11]


1. 2. Yeni Ahid Mektuplarında İsa’nın Mesihliği

İncillerde olduğu gibi Pavlus’un mektuplarında da İsa’nın mesih olduğu dile getirilmektedir. 1. Yuhanna’da ve Galatyalılarda şu ifadeler geçmektedir:

“İsa’nın mesih olduğuna inanan herkes Tanrı’dan doğmuştur.”[12], “Çünkü Mesih İsa’ya iman ettiğiniz için hepiniz Tanrı’nın oğullarısınız.”[13]

Luka’nın kaleme aldığı Elçilerin İşleri’nde[14] bir konuşması aktarılan Petrus, İsa’nın, Tanrı’nın bir planının parçası olarak çarmıhlandığını (çarmıha gerildiğini) ve ölümle sınırlı kalacak bir varlık olmadığından bahsetmektedir. Bu cümlelerin ardından Eski Ahid’den referans kullanılmış ve Davud’un Yahudi geleneğinde bekledikleri mesihin aslında İsa Mesih olduğu açıkça ifade edilmiştir:

“Davud bir peygamberdi ve soyundan birini tahtına oturtacağına dair Tanrı’nın kendisine ant içerek söz verdiğini biliyordu. O, geleceği görerek mesihin ölümden dirilişine ilişkin şunları söyledi: “O, ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni çürümedi. Tanrı, İsa’yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız. O, Tanrı’nın sağına yüceltilmiş, vaad edilen kutsal ruhu Babadan almış ve şimdi gördüğünüz ve işittiğiniz gibi, bu ruhu üzerimize dökmüştür.” Davud, kendisi göklere çıkmadığı halde şöyle der:

‘Rab Rabbime dedi ki, ben düşmanlarını ayaklarının altına serinceye dek sağımda otur.’”[15]

Ayrıca Davud’un beklenen mesihin ölüler diyarına terkedilmeyecek oluşuna ve bedeninin çürümeyeceğine ilişkin olarak verdiği ipuçlarıyla İsa’nın mesih oluşuna ve tekrar yükseltilmiş olduğu Tanrı’nın sağından geri döneceğine işaret edilmektedir.

Petrus bu konuşmasında İsa’nın sadece bir mesih değil, aynı zamanda Baba Tanrı’nın sağında oturacak kadar önemli bir şahsiyet oluşundan bahsedilmektedir. İsa’nın ulûhiyetine işareten Davud’un ağzından Rab yani Baba Tanrı’nın Rabb’ime yani İsa Mesih’e dediği gibi ifadelerini kullanarak İsa’nın beklenen mesihten öte bir Rab olduğuna de temas etmekte ve vurgu yapmaktadır. Nitekim ardından gelen cümlelerde bu vurguyu sürdüren ve “böylelikle tüm İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz bu İsa’yı hem Rab hem mesih yapmıştır ”[16] diyen Petrus, İsa’nın Mesih oluşunu da açıkça ifade etmektedir.

Elçilerin İşleri’nde, bir başka yerde ise:

“Tanrı, onu tahttan indirdikten sonra, yerine kral olarak Davud’u başa geçirdi. Onunla ilgili şu tanıklıkta bulundu: ‘İşay oğlu Davud’u gönlüme uygun bir adam olarak gördüm, o her istediğimi yapar. Tanrı, verdiği sözü tutarak bu adamın soyundan İsrail’e bir kurtarıcı olarak İsa’yı gönderdi” [17] denilerek kurtarıcının İsa Mesih olduğu açıkça ifade edilmektedir.

İskenderiye doğumlu bir Yahudi olan Apollos, Efes’te Hıristiyanlığı seçer, Ahaya’ya gider ve Eski Antlaşmayı da çok iyi bilmesinden dolayı İsa’nın Mesih olduğunu kanıtlayarak Yahudilerin iddialarını açıkça ve güçlü bir şekilde çürütür.[18] Bir başka yerde ise “...Mesih’e iman etmekle kazanılan iman sonucu Tanrı’dan gelen doğruluğa sahip olarak Mesihte bulunayım”[19] denilerek İsa Mesih’e iman istenmektedir.

İsa Mesih yeryüzüne geri döndüğünde kendisine inananlara övgü, yücelik ve onur kazandıracaktır. Petrus’un 1. Mektubu’nda İsa’nın Mesih olduğuna iman etmenin altından daha değerli olduğu vurgulanmakta, Mesih’i görmediği halde ona iman etmenin kendilerinde oluşturduğu sevince işaret edilmekte ve bunun kurtuluşlarına vesile olacağı dile getirilmektedir.[20] Pavlus’a göre, “Mesih İsa’da ne sünnetliliğin ne de sünnetsizliğin yararı vardır. Yararlı olan, sevgiyle etkisini gösteren imandır.”[21]

“Galatyalılara ve Romalılara Mektup’ta İsa’nın kulluğu ve Tanrı’ya itaati farklı şekilde ele alınır. (Galatyalılar, 4/4)’de “Tanrı yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz oğlunu gönderdi.” Mesih, insanlığı Yasanın lanetinden kurtarmak için lanetlendi (Galatyalılar, 3/13; ile 2. Korintliler, 5/21’i karşıtlaştırın). Tanrı, oğlunu günahkâr bir beden içinde göndermiştir (Romalılar, 8/3’te “günahlı insan benzerliğinde” şeklinde geçmektedir) ve birçok kardeş içinde ilk doğan olmasını planladı. (Romalılar, 8/29) Mesih de nesep olarak bir İsraillliydi (Romalılar, 9/5). (Romalılar, 1/3- 4)’te önemli bir ayrım göze çarpmaktadır. Bedence Davud’un soyundan olan Mesih’in kendi kutsal ruhu sayesinde ölümden dirilişiyle Tanrı’nın oğlu olduğu kudretle ilan edilmiştir.

Pavlus’un, Mesih’in Tanrısal mahiyetine inandığı, Tanrı’nın bedence Mesih’te bulunduğu (Koloseliler, 2/9)’da açıkça ifade edilmiştir. (Koloseliler, 1/13-22)’de ise Tanrı’nın oğlunu Philo’nun logos doktrinine uygun, eşsiz bir insanı tanımlayan ifadelerle anlatmaktadır. Herşey onun aracılığıyla ve onun için yaratılmıştır. O herşeyin üstündedir ve herşey onda mevcuttur. Buna bağlı olarak o yaratılış, takdir ve günahlara kefaret olma yönünden üstündür. Pavlus’un düşüncesinde açıkça görülen birşey İsa’nın doğasını anlamaya dair -ki; Havarilerinin öğretmeni ve onları seven bir dostu olarak insanî faaliyetleri, Mesih, ilâhi insan, Rab, Yeni Ahid’in başlatıcısı, Tanrı’nın bilgeliği kategorileri gibi- farklı yaklaşımlar uyumlu ve açık bir sentezle bir araya getirilmiştir. Bunun için çok büyük bir düşünme ve öğreti faaliyeti gerçekleştirilmiştir ve sonraki dönemlerde İsa Mesih akidesinde kullanılan tüm materyalleri içermiştir. Ancak İncil’deki rivayetlerin aksine Pavlus, İsa’nın hizmetlerine dair olağanüstü hiçbir faaliyetten bahsetmez. O, zaman zaman Rabb’in buyruklarına (1. Korintliler, 7/10, 25) atıfta bulunarak ama daha çok kaynağını belirtmeksizin İncil geleneğinde yer alan öğretileri yansıtır şekilde (Romalılar, 12/14, 19; 13/8) dünyevi İsa’yı çarmıha gerilmiş öğretmen olarak tanıtır.”[22]

“Tanrı, insanları İsa mesihe olan imanlarıyla aklar.”[23] “İman, haberi duymakla, duymak ta mesihle ilgili sözün yayılmasıyla olur.”[24] “Mesih’e iman etmekle kazanılan, iman sonucu Tanrı’dan gelen doğruluğa sahip olarak mesihte bulunayım.”[25] gibi ifadelerle Mesih’e iman isteği Yeni Ahid’de bir çok kez tekrarlanmıştır.

Yeni Ahid’de İsa’nın aracılığını yani şefaatçi oluşunu ifade eden “Mesih’in aracılığıyla (veya sayesinde)” ifadesi de pek çok kez geçmektedir. Bu da İsa’nın Mesih olduğuna bir başka delil kabul edilmelidir.[26]



2. MESİH İSA’NIN NİTELİKLERİ

Hıristiyanlığın özünde Tanrı’nın, göndermek istediği dini İsa’nın şahsında gerçekleştirdiğine inanma vardır. Hıristiyanlığın temeli buna dayanır.[27] Yine Hıristiyanlığa göre İsa birçok özelliğini Babası Tanrı’dan almıştır. Bununla birlikte İsa Mesih akidesinin ortaya çıkışını tespit için Yahudiliğin, İsa Mesih akidesine dönüştüğü süreci kesin bir şekilde takip etmek mümkün değildir. Şüphesiz İsa’nın kendi kişilik ve misyonu en büyük etkiyi oluşturmaktadır. Mezmurlar onu, Tanrı’nın krallığını ilan eden bir peygamber olarak ortaya koymuştur ve yahudilere göre peygamberlik bir insana yakıştırılan en yüksek mertebedir. Mesih’in derecesi bile onun peygamber olduğu gerçeğine dayanmaktadır. İsa, insanlığa getirdiği mesajın doğruluğunu ve kendisinin bunu iletmekle görevli olduğunu net bir şekilde ifade etmiştir. O, “Rab böyle buyurdu” ifadesini kullanmamıştır. Aslında yasalar ve peygamberler Yahya’ya kadardı. İsa ise yeni bir dönemin başlangıcındaydı. Kendi yaptığı işlerle beraber gerçekleşen olaylarda bu dönemin ortaya çıkışını gördü. Ayrıca İsrail’in kaderi ve insanların yaşamları onun çağrısına verdikleri tepkiye bağlıydı. Bu yetkisinin yanısıra eldeki kaynaklarda İsa’nın bilinçli bir şekilde günah işlediğine veya Tanrı’dan uzaklaştığına dair herhangi bir işaret bulunmamaktadır. Tam aksine Tanrı ile derin bir evlatlık bağı olduğu görülmektedir. Diğer insanlar da bundan mahrum edilmemişlerdir. Hatta İsa onların içindeki bu hissi uyandırmaya çalışmıştır ancak bu his onun içinde o kadar güçlü ve dolaysız olarak yer almaktaydı ki o, Tanrı’nın oğlu olarak tanımlanmıştı. O kendinden bahsederken büyük ihtimalle “insanoğlu” tabirini de kullanmıştır.[28]


2. 1. Mesih (Christ) Oluşu

Mesih kelimesi, İbranicedeki mashi’ah (meşiah) kelimesi (İngilizceye messiah[29] olarak geçmiş olup) Grekçeye ise christos şeklinde geçmiştir. Kelime; yağlanmış, kutsanmış, meshedilmiş gibi anlamlara gelmektedir. İsa’nın hakikatının kesinliği, kendisine olan inancı ve yine kendisine isnat ettiği “mesihlik” görevi hâlâ ilmî bir tartışma konusu iken, takipçilerinin daha önceki bir zamanda onu “yemin edilmiş bir Mesih” ve “Davud’un oğlu” olarak görmelerinde az da olsa bir şüphe gözükmektedir. Bu bakış açısı İsa’dan Davud’a doğru ataların mirasını izlemeye çalışan İncil metinlerinde açıklanmıştır. İsa’nın kendisi de kabullenilen “insanoğlu”, “insanın oğlu” gibi eskatolojik (dünya ve hayatın sonu / sonrasına dair) ünvanları reddetmektedir. Fakat kendisinin yakın çağdaşı olan takipçileri çarmıha gerilmesinden sonra onun tekrar dirileceğine (resurrection) inanıyorlardı. Zamanla bu ünvan (İsa, the Christ) kişisel isimle eşanlamlı hale gelmiş ve christ kelimesi, hıristiyanlar tarafından göğe yükselen İsa anlamında kullanılmaya başlanmıştır.[30]

Mesih kelimesi İngilizce’ye christ[31] şeklinde geçmiştir. “Aramice kutsanmış, yağlanmış kişi ve mesih anlamlarına gelir. Yahudiler tarafından beklenen[32] kralın[33] gelişine uygulanan ve Yeni Ahid’de İsa için en çok kullanılan ünvandır. Yeni Ahid’de kelime genelde Yunanca’ya çevrilmiş, fakat (Yuhanna, 1/41; 4/25)’de iki kere ‘messias’ olarak aktarılmıştır. İncillerlerde ise, sıfat özelliğinden kaynaklanan etkisini korur. –Örneğin, (Markos, 8/29)’da ‘Sen Mesihsin’ (the Christ) (Luka, 2/26)’da ‘Tanrı’nın Mesihi’, (Elçilerin İşleri, 5/42)’de ‘Mesih olarak İsa’ (Jesus[34] as the Christ) Fakat daha sonradan pratikte bu, İsa’nın ön ismine ya da soy ismine dönüşmüştür. Örneğin; (Markos, 1/1)’de ‘İsa Mesih’in (Jesus Christ), Tanrı’nın oğlunun hakikati’ (İncili), (Romalılar, 5/8)’de ‘Biz daha günahkârlar iken, Mesih bizim için öldü’, (Romalılar, 6/3)’de ‘İsa Mesih adı kondu’ gibi anlamlarda kullanılmıştır.”[35]

Davud’un soyundan mesih beklentisi Yeni Ahid’de bulunmaktadır. Burada İsa, Davud’un neslinden kral olarak kimlikleştirilir. Hristos ve Hristiyan kelimesi Grekçe bile olsa Mesih kelimesinden çevrilmiştir.[36]

Bir çok din adamı “tarihi İsa” kavramından umutsuzca vazgeçmişlerdir. Mevcut kaynaklar onun günlük hayatıyla ilgili hiçbir olayı ve klasik vaazlarını yansıtmamakta, fakat hıristiyan topluluğun gelişmesinin bilinciyle ve İsa’ya geleneksel bir bakış açısıyla şekillenmiştir.[37] Her ne kadar İsa’nın vazifesi ve hayatının ayrıntılarına girmek zor olsa da onun tarihi kimliğinden ve efsanevî karakterinden şüphe etmeye imkân yoktur. Çünkü İsa’nın Mesih oluşu Hıristiyanlıkta şüphesizdir.[38]

Mesih terimi hıristiyan yazarlar tarafından Eski Ahid’de çok muğlak ve kapalı bir surette de olsa kiliseye ya da İsa’nın yaptıklarına atıfta bulunduğu düşünülen her şey için uygulanagelmiştir. Hatta İsa ve kiliseyle ilgili bu atıfların son derece muğlak olduğu yerlerde bile, daha iyi ve şanlı bir gelecek umudundan bahseden tüm pasajlar genel olarak bu bağlamda değerlendirilmiştir. Diğer yandan Mesih, tek bir kişiye işaret etmek için kullanılır. Dolayısıyla Mesih terimi de Tanrı tarafından gönderilmiş ve yüceltilmiş, bir dünya çağının bitişini simgeleyecek sıra dışı bir insanın –ki bu insan normalde bir kral olarak kabul edilecektir– gelişine işaret eden pasajlarla sınırlandırılmalıdır.[39]

Sonuç olarak gerek İncillerde[40] gerekse Yeni Ahid mektuplarında[41] İsa için “Mesih” ünvanı kullanılmıştır ve bu ünvan kendisi için en çok kullanılan sıfattır.


2. 2. Tanrı Oğlu Oluşu

Hıristiyanlara göre Hıristiyanlıktaki Tanrı inancı monoteisttir (tek tanrıcıdır). Hıristiyanlar üçlemeye (trinitarian) inanırlar. Hıristiyan inancında Tanrı’nın oğlu ile, onun Tanrı’daki kişiliği birbirinden farklıdır. Hıristiyan inancının karakteristiğine göre Tanrı İsa’dan ayrılamaz ve bu ikisi ezelden beri birdirler. Hıristiyanlığa göre esasında Tanrı birdir ancak bu birlik üçlü birliktir. Üçleme teolojik olarak “bir oluştaki üç kişilik” şeklinde izah edilmeye çalışılmaktadır.[42]

İsa Baba değildir ancak Baba göndermiştir ve o Baba’yı onurlandırır. İkisi ayrı kişilerdir ama sonsuza dek bir aradadırlar. Mesih İsa: “Bana iman edin. Ben Babadayım baba da bendedir” demektedir.[43] Gerçekten de İsa ile Baba bir olarak görülür. “Ben ve Baba biriz”[44] Özleri ve asılları aynı olduğu ve dünyayı yaratan sonsuz sevgi, bilgelik ve güç her ikisinde de var olduğu için onlar birdir. Kutsal üçlü birliğin oluşturduğu ebedî sevgide, ebedî kelâm veya oğul, Baba’dan çıkmaktadır. Oğul, ezelden beri Baba’nın biricik oğludur.[45]

İsa’nın Tanrılık özelliğine sahip olmaksızın sadece insan olduğunu söyleyen en güçlü ekol Aryüs’ün öncülüğünü yapmış olduğu Aryüsçülüktür. Aryüsçülerin görüşlerini desteklemek için yararlandıkları pek çok Eski ve Yeni Ahid pasajı vardır.[46]

Aryüs taraftarları, Hz. İsa’nın bir insan olduğunu gösteren bu delillerden başka, yine onun tıpkı bir insan gibi büyüyüp geliştiğini, üzüntülere, sıkıntılara hatta korkulara maruz kaldığını ve Allah’a dua ettiğini anlatan metinleri de ileri sürmüşlerdir. Çünkü insana özel olan ve onun acziyetini ifade eden bu durumların ilahlık isnad edilen bir varlıkta mevcud olamayacağını gayet iyi bilmektedirler.[47] Yeni Ahid İsa Mesih’in hem insan hem ilah olduğunu gösteren pasajlarla doludur.[48]

Havari Markos’un kaleme aldığı Markos İncili “(Markos, 1/24)’de ‘Tanrı’nın kutsalı”, (Markos, 3/11)’de “Tanrı’nın Oğlu” ve (Markos, 5/7)’de “En yüce Tanrı’nın

Oğlu” olarak atıfta bulunurlar. Markos bir ölçüde ilk hıristiyanların İsa’nın neden reddedildiğini açıklamalarına yardımcı olmuş “Mesihçi gizem” teorisini kabul ettirmeyi başarmıştır. Markos’ta, İsa hem ilâhi hem de beşeridir. Vaftiz inancının ardında, bu olay esnasında İsa’nın Tanrı’nın oğlu olarak benimsendiği düşüncesi olabilir. Çünkü Ruh ona intikal eder. (Markos, 1/10) Daha sonra Şeytan tarafından sınanır. (Markos, 1/13) O Tanrı’dan başkasının iyi olmadığını beyan eder. (Markos, 10/18) Sağ ve sol yanında oturması için havariler tayin edemez, (Markos, 10/40) memuriyetinin işareti mütevâzı hizmettir (Markos, 10/45) ve geleceğin bütün ayrıntılarını bilmez. (Markos, 13/32) Getsemani bahçesinde kadehin kendisinden başkalarına intikal etmesi için dua eder fakat kararı Tanrı’nın iradesine bırakır (Markos, 14/35) ve haçın üzerindeyken de “Tanrım, Tanrım neden beni terk ettin” diye haykırır (Markos, 15/34).” [49]

“Tanrı’nın oğlu olarak İsa, Babasının evinde olmasını son derece doğal bulur (Luka, 2/49). Diğer yandan o bilgelik ve erdem içinde, Tanrıyla ve insanla iyi ilişkiler içinde büyümüştür. (Luka, 3/22)’de Batılı metin yazarları tarafından da tasdik edilen önemli bir farklı okuyuş şöyledir: “Sen benim oğlumsun, bugün seni vücuda getirdim.” Ruh vaftiz sırasında, bedensel bir formda iner ve bundan sonra İsa, Kutsal Ruh’la dolar (Luka, 4/1; Elçilerin İşleri, 10/38 ile karşılaştırınız, burada Petrus, Tanrı’nın İsa’yı Kutsal Ruh ve güçle kutsadığını söyler). (Luka, 3/23-38)’deki şecere İsa’nın Tanrı’nın oğlu olan Adem’den Yusuf’a kadar neslini takip eder. Başka yerlerde de İsa Tanrı’dan babası olarak bahseder (Luka, 22/28-30; 23/46).

Bütün bunlar oldukça makul bir resim ortaya çıkarırlar. Ancak İsa’nın Tanrı’nın oğlu ve muhtemelen de Marifetullah (Tanrı’nın bilgeliği) olarak tanımlandığı yeni bir unsur da ortaya çıkar. İsa’dan vaftizle yakından alâkalı günaha teşvik hikayesinde Tanrı’nın oğlu olarak bahsedilir. Burada Tanrı’nın oğlu doğaüstü güçlere sahiptir. Onun için dünyanın krallıklarına sahip olmak gerçek bir olasılıktır ve baştan çıkarıcı bir cazibeye sahiptir. Dolayısıyla “Q” pasajındaki[50] “Tanrı’nın oğlu” bir tür Mesihçiliği tanımlar. (Matta, 11/25-30; Luka, 10/21-22)’ de İsa oğuldur, fakat burada vurgu artık onun Mesihçi görevine değil, gizli bilgeliğinedir. Bu bilgelik sadece saf olanlara ifşa edilir ve Tanrı’yı bilen tek kişi olan ve sadece O’nun tarafından bilinen oğula tümüyle tevdî edilmiştir. Sadece oğulun Babayı bildiği fikri Yahudiliğe yabancıdır ve pasajın tümü Mesihçiliğe yeni bir unsur katmaktadır. Deterokanonik kitaplardan kabul edilen (Ecclesiasticus / Siracide, 51/23-30)’a dayandığından, söylem İsa’yı Süleyman’ın Özdeyişlerinde ve Vaiz (Ecclesiastes) kitabında çok güçlü bir yer tutan semavî bilgelikle bir tutar. (Luka, 11/49-51; Matta, 23/34-36)’da “Tanrı’nın bilgeliği”ne atfedilen vahiy dirilmiş Mesih adına konuşan bir peygamber tarafından da tebliğ edilmiş olabilirdi. Kudüs üzerine yakılan ağıt (Matta, 23/37-39; Luka, 13/34-35) aynı şekilde yavruları üzerinde kuluçkaya yatmış bir güvercin fikrini verir.”[51]

Yeni Ahid’de, özellikle İncillerde, İsa Mesih’in yaşamının iki önemli olayı olan vaftizi[52] ve görünümünün değişmesi[53] olaylarında Baba’nın ona “sevgili oğlum” diye hitap ettiğine yer verir. İsa kendisini “Tanrı’nın biricik oğlu”[54] olarak nitelendirerek bu adla ezelden beri Baba Tanrı ile bir olduğunu doğrular. İsa “Tanrı’nın biricik oğlu adına” inanılmasını ister.[55] Pavlus ise duyduğu sesleri daha sonradan şu şekilde dile getirmektedir:

“Rabbimiz İsa Mesih’in kudretini ve gelişini size bildirirken uydurma masallara başvurmadık. Onun görkemini gözlerimizle gördük. Mesih, yüce ve görkemli olandan kendisine ulaşan sesle, ‘sevgili oğlum budur, ondan hoşnudum’ diyen sesle Baba Tanrı’dan onur ve yücelik aldı. Kutsal dağda onunla birlikte bulunduğumuz için gökten gelen bu sesi biz de işittik.”[56]

İsa yahudi yüksek kurulunda mahkeme edilirken “Tanrı’nın oğlu mesih sen misin? sorusuna karşılık Matta’da “söylediğin gibidir”[57], Markos’ta “benim”[58], Luka’da “söylediğiniz gibi, ben oyum”[59] cevabını verir. Luka bunu bir tasdik olarak algılar ama her üç Sinoptik İncil’de de[60] cevap net değildir ve Pilatus bunu görmezlikten gelir. İsa daha fazla cevap vermediği için Pilatus yahudi liderlere onu suçsuz bulduğunu bildirmiştir. Ancak mahkumu serbest bırakmak için yapmış olduğu üç başarısız girişimden sonra (Vali Pilatus’un İsa’yı Hirodes’e[61] göndermesi sadece Luka’da yeralmaktadır.[62]) Pilatus başkahinlerin, yöneticilerin ve galeyana gelmiş halkın baskıları yüzünden İsa’nın çarmıha gerilmesine karar vermiştir.[63]

Onun bu mucizevî doğumu ve hıristiyanlığa göre çarmıha gerilişinden sonra İsa’nın Tanrı’nın oğlu olma niteliği yüceltilmiş insanlığında ortaya çıkar. Bu bölüme aşağıdaki Yeni Ahid’den bazı pasajlarla son vermek istiyoruz:

“Rabbimiz İsa Mesih beden açısından Davud’un soyundandır; kutsallık ruhu açısından ise ölümden dirilmekle Tanrı’nın oğlu olduğu kudretle ilan edildi.”[64]

“İsa’nın Mesih olduğunu yadsıyan yalancı değilse kim yalancıdır? Baba’yı ve oğulu yadsıyan Mesih karşıtıdır. Oğulu yadsıyanda Baba yoktur; oğulu açıkça kabul edende Baba da vardır.”[65]


2. 3. İnsanoğlu Oluşu

Yeni Ahid’de Mesih’in özelliklerinden biri de hiç kuşkusuz onun insan oluşudur.


Eski Ahid’de[66] geçen bu deyim Yeni Ahid’de de[67] kullanılmaktadır. Yeni Ahid’de “insanoğlu” deyimi “80” ’i aşkın yerde geçmektedir.[68] Bu terim, Yeni Ahid’de İsa’nın bir ünvanı olarak daha çok Meryem oğlu veya onun sahip olduğu bir bedende iki tabiatından birisi olan insan oluşu anlamında sıfat olarak kullanılmakta, “insanoğlu” ifadesi ile de İsa’nın kendisi kastedilmektedir.

Matta’nın 24. bölümünde:

“O zaman insanoğlunun belirtisi gökte görünecek, yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, insanoğlunun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler” denilerek İsa’nın gelişine işaret edilmiş ve burada da “insanoğlu” sözcüğü kullanılmıştır.[69]

Aynı bölümde :

“...Bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, insanoğlu yakındır, kapıdadır”[70] ifadesi yer almaktadır.

İsa yahudi yüksek mahkemesinde din adamları tarafından hesaba çekilirken “Tanrı’nın oğlu mesih sen misin? sorusuna “söylediğin gibidir” yanıtını verir ve ekler: “Üstelik size şunu da söyleyeyim, bundan sonra insanoğlunun kudretli olanın (Tanrı’nın) sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz.”[71]

İsa burada Eski Ahid’in Daniel kitabından verdiği referansla[72] yahudilerin beklediği insanoğlu olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır.

C. W. Emmet’e göre “İsa ‘insan oğlu’ olarak sunulmaktadır. Bu lakap, içinde aşkınlık ve gizem unsurlarını içerdiğinden ve Mesih ile onun özellikle kaçındığı Davud’un oğlu lakaplarının içerdiği siyasî çağrışımlardan uzak olduğundan tercih edilmiştir. Asıl zorluk onun bu tabiri kullanımıyla, kendi iddiasına dair hiçbir umumi bildirimde bulunmaması gerçeğini uzlaştırmada yatar. Çünkü Enoch (Hanok / İdris) kitabındaki kullanımdan, bunun derhal Mesih’in kendisine karşılık gelecek eşanlamlı bir kelime olarak algılanacağını çıkarmamız gerekir.

İsa, mesianik umudun içeriğine, özellikle ölümünün gerekliliği bahsinde önemli katkılarda bulunmuştur. Onu bu kanaate yönelten çizgileri kesin biçimde belirlemek mümkün değildir, ancak onun iddialarına karşı yönetici güçlerin gösterdikleri düşmanlığın ve takındıkları tavırların kaçınılmaz sonuçlarının artan bir oranda farkına varılması şüphesiz buna yardımcı olmuştur. Daha da ötesi o, Eski Ahid’in daha derin öğretisinde, özellikle de Mezmurların 22. ve Yeşaya’nın 53. bölümlerinde, kurtuluş araçlarının ve övgü şartlarının sadece acının içinde bulunabileceğini ve bunun söz konusu pasajların Mesihe teknik olarak uygulanıp uygulanmadığından tamamıyla bağımsız olduğuna işaret ettiği düşünülmelidir. Elçilerin İşleri’nde ve 1. Petrus’ta kulla ilgili pasajları dolaysız olarak alıntılanmış olsa da bunlar İnciller çok az kullanılmış ve İsa’nın kendi ifadelerinde ise neredeyse hiç kullanılmamıştır (Luka, 22/37, Markos, 10/45, 12/6 ve devamı).” [73]

“Markos İncilinde Kristoloji (İsabilim / Mesiholoji) zaten dikkate değer bir biçimde çoktan gelişmiştir. Markos’un İsa’ya verdiği en ayırt edici ünvan, Tanrı’nın oğludur. İsa aynı zamanda acı çeken, ölen, yükselen ve geri dönen insan oğludur ve zaman zaman Mesih, (Markos, 8/29; 14/61-62) Tanrı (Markos, 11/3) ve Tanrı’nın aziz sevgilisi (Markos, 1/11; 9/7) olarak adlandırılır. Davud’un oğlu ünvanı ise ona diğerleri tarafından verilmiştir. (Markos, 10/47-49) Fakat Markos söz konusu ünvanı Davud’un Tanrısı (Markos, 12/35-37) olan kişiye uygulanamaz gördüğünden reddeder. Bu terimlerin kesin telmihlerini anlamak için Yahudi arka planı önemliyse de, bunların içeriği gerçekte Markos’un dünyevî İsa’ya dair çizdiği portre tarafından belirlenmiştir. Çünkü İsa ona uygulanan ünvanların hepsinden daha üstündür. O, Tanrı’nın krallığının ve yeni haberlerinin müjdecisi (Markos, 1/14-15) ve yeni bir çağın başlatıcısıdır. (Markos, 2/19) O bir peygamber (Markos, 6/4) ve doğaüstü bilgiye sahip apokaliptik / kıyamete yönelik bir öğretmendir. (Markos, 13. bölüm) Fakat bundan da öte, o mutlak otoriteyle öğretir (Markos, 11/33) ve havarilerini otoriteyle çağırır. (Markos, 1/16-20; 2/14) Böylelikle onu kabul etmek Tanrı’yı kabul etmektir. (Markos, 9/37) Tanrı’nın dileğini gerçekleştirmek de ona akraba olmaktır. (Markos, 3/35) O iyileştirir, günahları affeder (Markos, 2/10) ve doğa üzerinde güce sahiptir. (Markos, 4/35-41; 6/34-44, 45-52) Havarileri bir tür huşû içindedirler. Çünkü mantıkla anlaşılamayacak bir gizemin huzurundadırlar. (Markos, 4/41; 6/51; 10/32) Bir kere onun tecelli ettiğini (sûretinin değiştiğini) gördüklerinde, İsa’nın kendi vaftizinde yaşadığı tecrübeyi paylaşmış olurlar (Markos, 1/9-11). Romalı bir yüzbaşı bile haça bakıp şöyle söyleyebilir: “Gerçekten de bu adam Tanrı oğlu!” (Markos, 15/39) Vaizliğinin büyük kısmında onun tabiatı, havarileri için bir gizem olmayı sürdürmüştür ve hatta onlar insan oğlunun acısını anlamamışlardır (Markos, 6/52; 8/17-21; 32-33). Bununla birlikte onun öğretisi bile özel vahiy olmaksızın anlaşılamaz (Markos, 4/10-13; 33-34). Düşmanlarına kendi otoritesini açıklamayı reddeder (Markos, 11/27-33). Ancak ruhtan müteşekkil cinler / ifritler onu derhal tanırlar (Markos, 1/34).”[74]

İsa’nın soy kaydı iki yerde zikredilmektedir.[75] “Meryem’in oğlu aracılığıyla kutsal yazılarda önceden vaad etti. Rabbimiz İsa Mesih beden açısından Davud’un soyundandır, kutsallık açısından ise öldükten sonra dirilmekle Tanrı’nın oğlu olduğu kudretle ilan edildi” [76] denilerek onun tanrılığının yanı sıra insan oluşuna da ifade edilmektedir.

Mesih İsa, kusursuz bir insandır. Onda Tanrısal ve insanî akıl, Tanrısal ve insanî irade bir arada bulunur. Bir bedende iki tabiata sahiptir. Hıristiyan imanına göre o, herkesin kurtarıcısı olduğundan, onun insanî bilgisi, bu görevini iyi bir şekilde yerine getirebilmek için geniş ve sağlam idi. Bundan öte insan olarak onun ruhu, yüreği, aklı ve iradesi erdemli ve kutsaldır.

“Mesih’in Meryem’den doğuşu ise şöyledir: Matta incilinde “Q” pasajlardaki kristoloji, Markos’taki gibi, oldukça gelişmiştir. Matta, kaynaklarındaki fikirlere çok az eklemede bulunmuştur. İsa’nın Tanrı’nın Oğlu, Mesih ve kanun koyucu olarak yorumlanmasına artan bir önem vermiştir. Bunlardan ilkine en temel katkısı bakire doğum hikayesidir (Matta, 1/18-25). Ancak Mesih olarak İsa, kraliyete ait payeyi yasal (resmi) babası Yusuf (Matta, 1/1-17) aracılığıyla elde etmiştir.”[77]

Kutsal ruhun misyonu sürekli bir biçimde oğulunkine bağlı bir şekilde düzenlenmiştir.[78] Yaşam veren ve Rab olan “kutsal ruh”, bakire Meryem’in rahmini kutsamak ve onu Tanrısal bir özelliğe haiz bir şekilde gebe bırakmak ayrıca bakire Meryem’den alınan insanî özelliğinin yanısıra Baba’nın ebedî oğluna gebe kalması için gönderilmiştir.

Meryem, Tanrı’nın lütfuyla ‘insanları kurtarma gizine’ hizmet etmek için İsa’nın annesi olmuştur. Dolayısıyla kilise (Katolik Kilisesi) Meryem’in gerçekten Tanrı’nın annesi (Theotokos) olduğunu resmen beyan etmiştir.[79] Bakire Meryem’in rahminde kutsal ruhun kudretiyle oluşan İsa yeni yaratılışı kuran yeni Adem’dir.[80] “İlk insan (Adem) yerden (topraktan), ikinci insan (İsa Mesih) göktendir.”[81] İsa, yeni Adem, Meryem’in bakireliğiyle ve kutsal ruhun yardımıyla mânevî evlatlarının yeniden doğuşunu sağlamıştır. Yani insanlığın kurtuluşu, bakire Meryem’in kutsal ruha verdiği “evet” cevabında gizlidir. Bu eveti, onu “yeni Havva” yapmıştır.[82]

Matta’nın 1. bölümünde Mesih inancına bir işaret vardır. Çünkü Mesih, Yusuf’un da bağlı olduğu Davud soyundan gelecektir. Hıristiyanlara göre Eski Ahid’de, Yeşaya peygamberin haber verdiği Mesih, İsa’dır.[83]

İsa’nın bakireden doğumundan daha fazla “ilk doğan”, “İmmanuel” (Tanrı bizimle) tarzında nitelendirilmesi, onun Mesih olması konusunda oldukça önemlidir. Bunlardan ikincisi, İsa’nın halkını günahlardan kurtarma anlamına kuvvet kazandırmaktaydı. Bu iki deyim, Mesih devrinden bahsetmenin iki benzer tarzını ifade etmektedir.[84]

“Selanik Mektupları Mesih’in tekrar dönüşüyle yakından ilgilidir (1. Selanikliler, 1/10; 3/13; 4/13-17; 2. Selanikliler, 1/7-8; 2/8) ve onu Enoch’un / İdris’in kitabı ve İncillerin ‘insanın oğlu’ figürünü telmih edecek bir sûrette tasvir eder. Karşısında bir Mesih karşıtı, ‘kanunsuzluğun adamı’ durur. O, Mesih karşıtını ağzından çıkan bir nefesle ortadan ikiye ayıracaktır. (2. Selanikliler, 2/3-12)”[85]

Yuhanna tarafından kaleme alınan Vahiy kitabının 1. bölümünde: “Bana sesleneni görmek için arkama döndüm. Döndüğümde yedi altın kandillik ve bunların ortasında, giysileri ayağına kadar uzanan, göğsüne altın kuşak sarılmış, insanoğluna benzer birini gördüm.”[86]

Vahy bölümünden alınan bu ifadelerde İsa sanki dönmüş olarak tasvir edilmekte ve İsa’nın dönüşü ‘insanoğlu’ ifadesiyle karşılanmaktadır.


2. 4. Kurtarıcı Oluşu

Yeni Ahid’de ‘kurtarıcı’ kavramı temelde iki varlık için kullanılmıştır. Bunlardan ilki Tanrı içindir.[87] İkincisi ise İsa için kullanılmıştır. Bu anlamda İsa, tüm insanlığın ‘kurtarıcısı olma’ sıfatına sahiptir.[88] Kurtarıcı ifadesi İsa için kullanıldığında genellikle “Rabbimiz (veya Tanrımız) ve kurtarıcımız İsa Mesih” terkipleriyle kullanılmaktadır.[89] Bu başlığımızda İsa’nın bir özelliğinin de kurtarıcı oluşunun ne anlama geldiği ve bu sıfatının çarmıhlanmasıyla olan ilişkisi ele alınacaktır.

“İsa İbranice’de “Rab kurtarır” anlamına gelmektedir.[90] Cebrail, Meryem Ana’ya oğlu olacağının müjdesini verirken oğluna onun kimliğini ve misyonunu belirten İsa adını vermesini söyler.[91] Madem ki “günahları yalnızca Tanrı bağışlayabilir”[92] Tanrı, insan olan ebedî oğlunda halkını günahlarından kurtaracaktır. Yine Yeni Ahid’in bir başka yerinde bu inanç daha açık beyan edilmektedir: “Tanrı, onu tahttan indirdikten sonra onlara kral olarak Davud’u başa geçirdi. Onunla ilgili şu tanıklıkta bulundu: ‘İşay oğlu Davud’u gönlüme uygun bir adam olarak gördüm. O her istediğimi yapar. Tanrı, verdiği sözü tutarak bu adamın soyundan İsrail’e bir kurtarıcı olarak, İsa’yı gönderdi.”[93]

“Yeni Ahid’de Timoteos ve Titus’a yazılan mektuplarda İsa için “Kurtarıcı” ünvanı kullanılmaktadır (1.Timoteos, 1/1; 2. Timoteos, 1/10, Titus, 1/4; 2/13, 3/6). Başlangıçta dünyevî bir anlam taşıyan bu kelime daha önceki bölümlerde ara ara kullanılmasına rağmen (Filipeliler, 3/20) kesin bir atıf söz konusu değildir. Bu mektuplarda Mesih’in insanî yönü ve kurtarıcı rolü vurgulanmış ve bir insan olarak İsa Mesih’in Tanrı ile insanlar arasındaki tek aracı olduğu söylenmiştir (1. Timoteos, 2:5 ile 6:13-14’ü karşılaştırın; 2. Timoteos, 2/8; 4/1; Titus, 2/11-14). (1. Timoteos, 3:16)’ itikada benzer bir şeylerin gelişmeye başladığını göstermektedir.

2. Petrus’ta Transfigurasyon (Dağda İsa peygamberin sûretinin değişmesi) olayı İsa’nın dönüşünün bir göstergesi olarak telakki edilmiştir (2.Petrus, 1/16-8.) 2. Petrus, “kurtarıcı” ifadesini birkaç kez kullanır (2. Petrus, 1/11; 2/20; 3/2, 18). Yakup Rabb’in gelişinden bahseder (Yakup, 5/7) ve İsa’nın Yüce Rab olduğunu bildirir (Yakup, 2/1)”.[94]

İsa’nın çarmıhta vefatından sonra takipçilerinden birçoğu hiç şüphesiz imanını yitirmişlerdir. Fakat ölümünden sonra göğe yükselip cennete yerleştiği, güç ve kutsama ile tekrar geri geleceği fikri yayılmaya başlamıştır. Mesih Davud kavramı hıristiyanlığın cennetteki “son[95] of man” (insanoğlu) ifadesi ile uyuşmaktaydı. Sonunda mesih; kurtarıcı, halaskâr ve sonunda “ilâhî” bir varlık şeklini almıştır. İsa’nın insan kimliği ile ilâhi kurtarıcı oluşu arasındaki paradoks inkarnasyon ile izah edilerek bir şekil kazanmıştır. Kilisenin Hıristiyanlık doktrininde her ne kadar “logos” üçlemesinin ikinci kişisi olarak gösterilse de Nezaretli İsa’nın insanî (beşeri) inkarnasyonu Mesih ve dünyanın kurtarıcısıydı. İsa -kutsal ruhun içinde- her zaman vardı ve ruhlar âleminde Rabb’i bulup hatırlatmaktaydı. Hayatın içinde ve Tanrıyla birliktelik, Hıristiyanlık bakış açısıyla İsa’nın içindeki hayat ve kilisenin içinde olmak demektir. Onun ölmediği ve 2. kez geleceği doktrini zamanla İsa’nın ulûhiyeti inancını doğurmuşa benzemektedir. Bu anlamda hıristiyan inançları çok açık bir şekilde Yahudilikle uyuşmamaktadır.[96]

Bazı teologlar Tanrı’nın babalığını imandaki kabul edişle daraltmak yerine bugün Tanrı’nın evrensel varoluşunun varlık sebebinin tüm insanlığın kurtuluşu olarak açıklamaktadırlar. Olumlu açıdan bakınca kurtuluş (salvation) Tanrı’nın iradesiyle olmuş ve insana verilmiş (hıristiyanlara) bir ilâhi güvencedir, olumsuz taraftan bakıldığında ise bazı insanların yıkımı ilâhi olarak Tanrı tarafından istenmiştir. Şu andaki genel görüş Tanrı’nın kudretinin bütün insanları kutsamak olduğu yönündedir.[97]

“İsa’nın Tanrı’nın krallığını müjdelemek için havarilerini göndermesini içeren “Q” pasajı (Luka, 10/1-16 ile Matta, 9/37-38’i ; 10/7-16; 21-23, 40’ı karşılaştırın) gönderilmiş olanları kabul edenin İsa’yı da kabul etmiş, İsa’yı kabul edenlerin onu göndereni de kabul etmiş ve böylece böylelikle İsa’nın insanların kurtuluşu için belirleyici mahiyette olan Tanrı’nın temsilcisi olduğunu öğretir.

Luka ve Elçilerin İşleri’nde İncil vaizinin fikirleriyle kullandığı özel kaynaklardaki fikirleri ayırdetmek zorsa da Luka, Mesih’in Davud’un oğlu olduğu fikrinin hakim olduğu geleneklere sahip görünmektedir. İsa Beytlehem’de (Luka, 2/4) melek Cebrail tarafından haber verilmiş mucizevî bir doğumla doğmuştur (Luka, 1/26-38). İsa’nın doğumu sırasında Meryem’in bekareti özellikle vurgulanmamış, sadece (Luka, 1/34; 2/5)’te telmih edilmiştir. (Luka, 1/11, 32-33, 35; 2/26, 38)’in dili, İsa’nın Tanrı’nın oğlu olarak adlandırılması dışında saf Yahudi Mesihçiliğidir. (Luka, 9/20)’de Petrus, İsa’ya ‘Tanrı’nın Mesihi olarak seslenir, (Luka, 23/35)’te ise İsa’dan (Luka, 9/35’le karşılaştırın; ‘Benim oğlum, benim seçilmişim’) ‘Tanrı’nın Mesihi, onun seçilmişi’ olarak bahsedilir. İsa’nın İsrail’e krallığı geri getireceği ya da onu “kurtaracağı” umudu (Luka, 24/21; Elçilerin İşleri, 1/6; Luka 19/11’le karşılaştırın) ifade edilmiştir. Matta gibi Luka da Kutsal Yazı’nın İsa’nın hayatında tamamıyla gerçekleşeceğini ( Örneğin, Luka, 24/25-27, 44-46) vurgular.

Luka, bir peygamber olarak İsa’ya dair (Luka, 7/16)’da daha erken dönemi yansıtır ve İsa da kendinden bir peygamber olarak bahseder (Luka,13/33). Aynı fikir (Luka, 24/19)’da ifade edilmiştir: ‘Tanrı’nın ve insanların huzurunda sözü ve ameli güçlü bir peygamberdir.’ İsa Elçilerin İşleri’nde ise, Musa gibi ve Musa’nın haber verdiği bir peygamberdir (Elçilerin İşleri, 3/22-23). İsa’nın birçok ifadesi nitelik olarak nebevîdir.

Elçilerin İşleri’nde İsa’ya uygulanan diğer başlıklar ise, zengin bir vaaz ve tebliğ geleneğini yansıtan unsurlar olmaları bakımından ilginçtir. İsa, (Luka, 2/11)’de olduğu gibi “kurtarıcı” (Luka, 5/31; 13/23) olarak adlandırılır. Bundan başka 2. Yeşaya’da onun için ‘kul’, ‘çocuk’ (Luka, 3/13, 26; 4/27, 30), ‘prens’, ‘öncü, hayatın kurucusu’ (Luka, 3/15; 5/31), ‘Kutsal ve Erdemli Olan’ (Luka, 3/14; 7/52; 22/14), ‘gelmiş olması gereken’ (Luka, 19/4) gibi terimler kullanılır. Bu terimlerden bazıları ıstılâhi anlamdan uzaktır.” [98]

İsa’nın ölümü, Hıristiyanlığın günah ve afv kavramlarına yükledikleri anlamlar ile çok yakından ilişkilidir. İsa’nın haçta ruhunu teslim etmesinin temel sebebi Adem’den tevârüs eden yani geçen ilk günahtır. Bu günah tüm insanlığa tevârüs etmiştir. Yahudilerin Tanrıları Rabb’e adaklar ve sunular sunmasına karşılık İsa kendi canını insanların günahlarına karşılık sunmuştur. Bu sunu çok temiz ve günahsız olmalıydı. Bu özelliklere sahip bir kimse ancak Tanrı’ya kurban edilebilirdi. Bu da babası olmadığı için günahın kendisine Adem’den tevârüs etmediği, annesi bakire ve çok iffetli bir hanım olan Meryem’in, kutsal ruh yardımıyla dünyaya getirdiği İsa olabilirdi.

Pavlus’a göre kesin olan İsa’nın bir ilâh olduğudur. Pavlus’un ortaya koyduğu kurtuluş anlayışı yani kurtuluşun amel ve ibadetlerle değil, insanın dışında ancak ilâhi bir müdahele ile gerçekleşeceği fikri, zorunlu olarak Hz. İsa’nın ilâh olmasını gerekli kılmaktadır. Aksi halde kurtuluş, asla mümkün olmayacaktır.

Pavlus, bu kurtuluş anlayışıyla Hıristiyan inanç geleneğini ve sistemini kurmayı başarmıştır.[99]

“...Bu, sizin uğrunuza feda edilen benim bedenimdir...”[100] “...Bu benim kanımdır. Bu kan günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır.”[101] Bunları son akşam yemeğinde havarilerine söyleyen İsa, ölümüne bir anlam vermiş ve daha sonra bu misyonunu gerçekleştirmiştir. Tanrı iradesinin kendi insan iradesinde yerine gelmesini kabul ederek[102] tüm insanlığın günahlarını haç üzerinde ve kendi bedeninde yüklenmek için[103] kurtarıcı olarak ölümü kabul etti. İbranilere Mektup’ta ise:

“Tekelerle boğaların kanı ve serpilen düve külü murdar (dinsel açıdan kirli) olanları kutsal kılıyor, bedensel açıdan temizliyor. Öyleyse sonsuz ruh aracılığıyla kendini lekesiz olarak Tanrı’ya sunmuş olan Mesih’in kanının, diri Tanrı’ya kulluk edebilmemiz için vicdanımızı ölü işlerden temizleyeceği de o kadar temizdir. Bu nedenle, çağrılmış olanların vaadedilen sonsuz mirası almaları için Mesih Yeni Antlaşma’ nın aracısı oldu. Kendisi onları ilk antlaşma zamanında işledikleri suçlardan kurtarmak için fidye olarak öldü”[104] denilerek İsa’nın kendini kurtarıcı olarak fidye vermesi istenmektedir. Kutsal kitaplara göre İsa günahlarımız için ölmüştür.[105] Tanrı günahkârları affetmek ve onun ölümü sayesinde kendisiyle barışmamız için öz oğlunu bizden esirgemeyerek[106] onu tüm insanlığın uğruna ölüme teslim etmiştir.[107] İsa böylece Yeni Antlaşma’nın kurbanı olmuştur.[108] Tanrı, Mesih’i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sunmuş, böylece adaletini göstermiştir. Çünkü sabredip daha önce işlenmiş günahları cezasız bırakmıştır. Bunu, adil kalmak ve İsa’ya iman edeni aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini göstermek amacıyla yapmıştır.[109]

Bir başka yerde ise:

“Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda Tanrısızlar için öldü. Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor. Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü. Böylece şimdi onun kanıyla aklandığımıza göre, onun aracılığıyla Tanrı’nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir. Çünkü biz Tanrı’nın düşmanlarıyken oğlunun ölümü sayesinde onunla barıştıksa, barışmış olarak oğlunun yaşamıyla kurtulacağımız çok daha kesindir. Yalnız bu kadar da değil, bizi şimdi Tanrıyla barıştırmış olan Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla, Tanrı’nın kendisiyle de övünüyoruz”[110] denmektedir. Yukarıda ifade edildiği gibi İsa ise İbranice “Rab kurtarır” anlamına gelmektedir.[111] Melek Cebrail, Meryem Ana’ya oğlu olacağını müjdeler. Bu müjdeyi verirken oğluna onun kimliğini ve misyonunu belirten İsa adını vermesini ister.[112] Günahları yalnızca Tanrı bağışlayabilir.[113] O halde Tanrı, insan olan ebedî oğlu üzerinde gerçekleştireceği işlerle halkını günahlarından kurtaracaktır. Aşağıdaki Yeni Ahid ifadeleri Hıristiyanlığa göre onun kurtarıcı oluşunun hangi manada anlaşıldığını açıklar mahiyettedir:

“Bizi zorlayan, Mesihin sevgisidir. Yargımız şu: biri herkes için öldü, öyleyse hepsi öldü. Evet, Mesih herkes için öldü. Öyle ki, yaşayanlar artık kendileri için değil, kendileri uğruna ölüp dirilen Mesih için yaşasınlar.

Bu nedenle, biz artık kimseyi insan ölçülerine göre tanımayız. Mesih’i bu ölçülere göre tanıdıksa da, artık öyle tanımıyoruz. Bir kimse Mesihteyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur. Bunların hepsi Tanrı’dandır. Tanrı, Mesih aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı ve bize barıştırma görevi verdi. Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını anlayarak dünyayı Mesih’te kendisiyle barıştırdı. Ve barıştırma sözünü bize emanet etti. Böylece, Tanrı aracılığınızla çağrıda bulunuyormuş gibi Mesih’in adına elçilik ediyor, onun adına yalvarıyoruz: Tanrıyla barışın. Tanrı, günahı bilmeyen Mesihi bizim için günah sunusu yaptı. Öyle ki, Mesih sayesinde Tanrı’nın doğruluğu olalım.”[114]

“Mesih İsa’daki düşünce sizde de olsun. Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı. İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı. Bunun için de Tanrı onu pek çok yükseltti ve ona her adın üstünde olan adı bağışladı. Öyle ki, İsa’nın adı anıldığında gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba Tanrı’nın yüceltilmesi için İsa Mesih’in Rab olduğunu açıkça söylesin.”[115]

Hz. İsa’nın ilâh olarak kabulu, Pavlus’un öğretisinin tabii bir sonucu ve hatta vazgeçilmez bir şartıdır. Çünkü Pavlus’a göre kurtuluşun tek şartı budur.[116] Mesih’in tüm yaşamı Baba Tanrı’ya sunulmuş bir adaktır. Bunu Tanrı istemiş,[117] İsa bunu da kabul etmiştir. Böylece “Tanrı’nın bu isteği uyarınca İsa Mesih’in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık”[118] denmektedir. Bunun sebebi ise İsa’nın Tanrı’nın her istediğini yapmış olması, Tanrı’nın da tüm insanlığın kurtuluşu için onu feda etmesi gösterilmektedir.[119]

Aşağıdaki alıntılar İsa’nın kurtarıcı oluşuna işaret eden pasajlardır:

“Mesih, çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla yerdeki ve gökteki her şeyi kendisiyle barıştırmaya razı oldu. Yaptığınız kötülükler yüzünden bir zamanlar düşüncelerinizde Tanrı’ya yabancı ve düşmandınız. Şimdiyse Mesih sizi Tanrı’nın önüne kutsal, lekesiz ve kusursuz olarak çıkarmak için öz bedeninin ölümü sayesinde sizi Tanrıyla barıştırdı. Yeter ki, duyduğunuz müjdenin verdiği umuttan kopmadan, imanda temellenip yerleşmiş olarak kalın. Ben Pavlus, göğün altındaki bütün yaratılışa duyurulan bu müjdenin hizmetkârı oldum.”[120]

“Mesih İsa günahkarları kurtarmak için dünyaya geldi” sözü, güvenilir ve her bakımdan kabule layık bir sözdür...”[121]

“O (Tanrı Rab) bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister. Çünkü tek Tanrı ve Tanrıyla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur. Ben bunun habercisi ve elçisi atandım -gerçeği söylüyorum, yalan söylemiyorum- uluslara imanı ve gerçeği öğretmeye atandım.[122]

“Öyle ki, onun lütfuyla aklanmış olarak umut içinde sonsuz yaşamın mirasçıları olalım.”[123]

Yeni Ahid İsa’yı bir çok yerde kurtarıcı bir lider olarak tanımlamaktadır. “Kulu Davud’un soyundan bizim için güçlü bir kurtarıcı çıkardı”[124] diyerek Davud soyundan gelecek bir kurtarıcıdan açıkça bahsedilmektedir.

İsa’nın doğumuna ilişkin mucizevî olaylardan biri de çobanlarla meleklerdir. İsa’nın doğduğu yörede nöbet tutan çobanlar büyük bir korkuya kapılmalarının ardından melek “korkmayın!” der ve ekler: “Size, bütün halkı çok sevindirecek bir haber müjdeliyorum, bugün size Davud’un kentinde bir kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesihtir.”[125]

Pavlus ve Timoteos, Filipelilerle yazdıkları mektupta “kendi vatanlarının göklerde olduğunu ve oradan kurtarıcı Rab Mesih İsa’yı beklediklerini” ifade etmişlerdir.[126] “...Kurtarıcımız Mesih İsa ölümü etkisiz kılmış, yaşamı ve ölümsüzlüğü müjde aracılığıyla ışığa çıkarmıştır.”[127]

Tanrı’nın insanlığın kurtuluşunu, kurtarıcı İsa Mesihle gerçekleştirdiği ifade edilmiştir.[128] Kurtarıcımız[129] deyimi de birçok yerde kullanılmıştır.

Davud, Tanrı tarafından tahta geçirilmesinin ardından onunla ilgili şöyle der: “İşay oğlu Davud’u gönlüme uygun bir adam olarak gördüm, o her istediğimi yapar. Tanrı, verdiği sözü tutarak bu adamın soyundan İsrail’e bir kurtarıcı, İsa’yı gönderdi.”[130] “İsrail’e, günahlarından tövbe etme ve bağışlanma fırsatını vermek için Tanrı onu önder ve kurtarıcı olarak kendi sağına yükseltti.”[131]

Hapiste bulunan Yahya öğrencileri aracılığıyla gelecek kurtarıcının İsa mı

olduğunu yoksa başkasını mı beklemesi gerektiğini sorar. Bunun üzerine İsa öğrencilerine kendi gördükleri mucizeleri ona anlatmaları gerektiğini söyler ve kendisi sebebiyle sendeleyip düşmeyenler için “ne mutlu” der.[132]

İsa bu dünyanın kurtarıcısı olarak yargılama hakkına sahiptir. Bu hakkı haçın üzerinde verdiği canı ile kazanmıştır. “Baba tüm yargılama işini oğula verdi.”[133] “Oysa oğul yargılamak için değil, kurtarmak”[134] ve Tanrı’nın kendisine verdiği yaşamı[135] vermek için gelmiştir. Dolayısıyla Mesih’e iman bir “kurtuluş” sebebidir.

İsa Mesih yeryüzüne geri döndüğünde kendisine inananlara övgü, yücelik ve onur kazandıracaktır. Bu anlamdaki bir imanın altından daha değerli olduğu vurgulanmakta, Mesih’i görmediği halde ona iman etmenin kendilerinde oluşturduğu sevince dikkat çekilmekte ve bunun kurtuluşlarına vesile olacağı dile getirilmektedir.[136]

Elçilerin İşleri’ni kaleme alan Luka, arkadaşı Petrus’un Eski Ahid’den verdiği referansları şöyle ifade etmektedir:

“Musa şöyle demişti: “Tanrınız olan Rab size, kendi kardeşlerinizin arasından benim gibi bir peygamber çıkaracak. Onun size söylediği her sözü dinleyin.” Ayrıca Samuel peygamber de devam eden cümlelerde beklenen kurtarıcıdan bahsetmekte, Tanrı İbrahim’in soyundan gelecek bir kurtarıcı sayesinde tüm yeryüzündeki ulusların kutsanacağından bahsetmektedir.[137] Hıristiyanlarca beklenen bu kurtarıcı tüm halkları kutsayacak olan İsa Mesihtir.

Biz son olarak Yuhanna İncil’inde Mesih kelimesinin şimdiye kadar mevcut olan başlıklarımızı içerecek genişlikte, nerelerde, nasıl geçtiğine işaret edip bu başlığımızı da noktalamak istiyoruz.

“Yuhanna’ya göre İsa’nın bir adı da ‘kurtarıcıdır’ ancak bu terim tam olarak açıklanmamıştır. Diğer adı ise peygamberdir (Yuhanna, 7/40; 6/14). Dünyaya gelecek olan peygamber ifadesi tam bir iman ve bilgiye sahip olmayanlar tarafından kullanılır. İsa dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusudur (Yuhanna, 1:29)”. [138]

Pavlus ile birlikte başlayan kurtuluş geleneğine göre Hz. İsa sadece bir beşer ve Allah’ın elçisi değil, fakat Allah’ın oğlu olması yönüyle aynı zamanda bir ilâhtır. Hıristiyanlığa göre insanlığın kurtuluşa ermesi ve böylece Allah ile uzlaşması için sıkıntılar çekeceği, çarmıhta öleceği ve üç gün sonra dirileceği daha ezelde Allah tarafından takdir edilmiş ve bütün peygamberler tarafından haber verilmiştir. Buna göre bütün Eski Ahid, Yeni Ahid’i müjdeleyen bir kurtuluş tarihi olarak algılanmaktadır. Öyle ki, bu kurtuluş tarihi dikkate alınmadan Yeni Ahid’i anlamak imkansız gibidir. Kurtuluş tarihi olmadan Hıristiyan inanç esaslarının da hiçbir kıymeti yoktur.

Kurtuluş tarihi açısından olaya yaklaşan bazı araştımaclara göre, İncillerde geçen ve Hz. İsa’ya verilen Tanrı oğlu, kyrios (Rabb) ve logos ünvanları bile onun ilâhi olduğunu ortaya koymaya yeterlidir. Yalnız, bu sonuca ulaşabilmek için tek şart, olayı kurtuluş tarihi açısından anlamaya çalışmaktır. İncil yazarları da bu Pavlusçu Hıristiyanlıktan hareketle eserlerini kaleme almışlardır.

Hıristiyan dünyası İncil yazarlarının eserlerini tam tamına vahyin bir ürünü olarak kaleme aldıklarına inanmaktadırlar.[139] Kimilerince Hristiyanlıktaki kurtuluş inancı, Pavlus’un Gnostisizmden aldığı bir fikirdir. Bol miktarda Yeni Ahid ifadelerine yer verdiğimiz bu bölümde İsa’nın kurtarıcı oluşu Hıristiyanlıktaki fidye doktrini ile yakından ilişkilidir. İsa’nın kurtarıcı oluşu Tanrı’nın ezelde oğlu ile yaptığı antlaşmaya göre İsa’nın kendisini çarmıhta tüm insanlığın kurtuluşu için feda etmesi anlamındadır. Yeni Ahid pasajlarına göre İsa’nın “fidye olması anlamındaki kurtarıcı oluşu” inancı, onun “tekrar geriye dönüp insanlığı kurtaracak oluşu” inancından çok daha baskın gözükmektedir.


2. 5. Rab Oluşu

Kuşkusuz Yeni Ahid’de İsa’nın en temel özelliklerinden biri de onun ‘Rab’ oluşudur. Hıristiyan inanç sisteminde İsa Rab’dir. Yeni Ahid’e göre bu özellik onda ezelden itibaren mevcuttur.

Yuhanna İncili’nin ilk satırlarında, İsa’nın başlangıçta var olan ve pederle beraber bulunan bir kişiden söz edilir ve “söz (Kelâm) Allah idi”[140] denilerek Tanrı’nın kelâmı olduğu belirtilir. Kuşkusuz İncil, İsa’ya salt Tanrı demekle kalmaz. Onun Tanrı’nın onuru ve gücü ile davrandığı kaydedilir. İsa’ya inananlar ona güvenip dua ederler ve devamlı bir şekilde onu Tanrı olarak kabul edip, bu şekilde davranırlar. Evreni yaratan Tanrı’dır ancak İsa da evrenin Rabb’idir. “Herşey onun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey onsuz olmadı”[141] diyerek buna işaret edilmektedir. Yaratılmış olduğu kabul edilmeyen İsa’ya Tanrı sıfatıyla hitap edilir.[142]

Katolikler, Efharistiya ayininde tek İsa’ya ibadet ederler.[143] Bu da Hıristiyanlıkta İsa’nın rab kabul edildiğine bir başka delildir.

“Luka İsa’ya, mutlak anlamda anlaşılacak şekilde “Rab” diye atıfta bulunması bakımından diğer İncil yazarlarından ayrılır (Luka, 10/1; 11/39; 12/42; 17/5-6; 18/6; 19/8; 22/61; 24/34). Hristos kelimesi Yeni Ahid’de, ‘Efendi’ anlamında bir ünvan ya da Tanrı’nın adına varan bir anlam dizini içinde çok geniş bir yelpazede kullanılır. Yaşamı boyunca İsa sıklıkla ‘Haham’ ya da ‘Rabbi’ olarak (Markos, 9/5; 11/20; 14/45) çağrılmış ve İncil vaizleri bunu sıklıkla “Öğretmen” olarak çevirmişlerdir (Matta, 23/8; Markos, 4/38; 13/1; Luka, 7/40). Matta’da iki kere ‘Hoca’ ya da ‘Üstad’ terimleri (Önder) (Matta, 23/10) kullanılır. Luka ise çoğu zaman ‘Efendi’ (Luka, 8/24; 9/33, 49) ‘Rab’ (Lord)[144] olarak kullanırken İncil yazarları tarafından çoğunlukla ‘Haham-Rab’ yerine kullanılmıştır (Matta, 7/21-22; 17/4, 15; Luka, 7/6; 11/1; 18/41). Fakat Luka İsa’yı mutlak anlamda Hıristos olarak adlandırdığında, muhtemelen aklında tüm insanların Tanrısı olarak onun sahip olduğu semavî asâleti vardır. Elçilerin İşleri, Tanrı’nın İsa’yı yetiştirdiğine ve onu hem ‘Rab’ (Lord) hem de Mesih yaptığına dair (Elçilerin İşleri, 2/36; 3/13; 10/40-42; 13/32-35) ilk döneme ait fikre tanıklık eder.”[145]

Eski Ahid’de yer alan bölümlerin Yunanca çevrisinde İbranice dört sessiz harften oluşan ‘Yahve’ (yhvh) sözcüğü “rab” (kyrios) olarak çevrilmiştir. ‘Yahve’ ve ‘Adonay’ sözcüklerinin birlikte geçtiği yerler “Egemen Rab” olarak Türkçe’ye çevrilmiştir. Rab sözcüğü o zamandan itibaren Yahudi literatüründe İsrail’in Tanrısının ilâhlığını ifade etmek için kullanılmıştır. Kutsal kitabın eski çevirilerinde ve kimi kaynaklarda ‘Yahve’ kelimesi yerine ‘Yahova’ kelimesi de kullanılmıştır.[146] Yeni Ahid

bu kelimeye yeni bir misyon daha yükleyerek hem Tanrı hem de İsa için bu kelimeyi kullanmıştır. Bu yenilik kuşkusuz Yeni Ahid ile birlikte başlamıştır.[147] Cebrail, Meryem Ana’ya, oğlu olacağının müjdesini verirken oğluna onun kimliğini ve misyonunu belirten İsa adını vermesini söyler.[148] Madem ki “günahları yalnızca Tanrı bağışlayabilir”.[149] Öyleyse O, insan olan ebedî oğlunda halkını günahlarından kurtaracaktır. Dolayısıyla Hıristiyanlığa göre İsa’ya bir Tanrılık sıfatı olan günahları bağışlama özelliği verilmiştir. Yeni Ahid’de Rab kelimesinin hem Tanrı hem de İsa için kullanıldığına en güzel örnek İsa’nın Ferisilerle Mezmurlar’ın 110. bölümü üzerine tartışması sırasında işarî olarak kendi ulûhiyetine temas ettiği şu ifadelerdir:

“Ferisiler toplu haldeyken İsa onlara şunu sordu: “Mesihle ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? O kimin oğludur?” Onlar da, “Davud’un oğlu” dediler. İsa şöyle dedi: “O halde nasıl oluyorda Davud, ruhtan esinlenerek ondan Rab diye söz ediyor? Şöyle diyor Davud: ‘Rab Rabbime dedi ki, ben düşmanlarını ayaklarının altına serinceye dek sağımda otur.’ Davud ondan Rab diye söz ettiğine göre, o nasıl Davud’un oğlu olur?” İsa’ya hiç kimse karşılık veremedi. O günden sonra artık kimse de ona bir şey sormaya cesaret edemedi.”[150]

Hıristiyan doktrinine göre onun yaşamı boyunca hastalıklar,[151] doğa,[152] şeytanlar,[153] ölüm,[154] günah[155] üzerindeki gücü ve mucizeleri,[156] rab oluşunu ispat eder. Yeni Ahid’e göre İsa’nın en temel niteliklerinden biri hiç kuşkusuz onun rablik sıfatıdır.


İsa’ya Tanrısal Rab sıfatını veren kilisenin ilk inanç esaslarında, başlangıçtan[157] sonsuza kadar Tanrı babaya ait olan güç, şeref ve yücelik aynı zamanda İsa’ya da aittir.

Çünkü İsa “Tanrı özüne” sahiptir.[158] Baba Tanrı bu üstünlüğü sayesinde onu ölüler arasından diriltilmiştir.[159] Tanrı’nın sağına yükseltilen İsa, bütün melekler, yetkiler ve güçlerin kendisine bağlı kılındığı[160], yücelik ve kudret sahibi,[161] Tanrılığın bütün doluluğu bedence kendisinde bulunan, her yönetim ve hükümranlığın başı olan,[162] görünmez Tanrı’nın görünümü, bütün yaratılışın ilk doğanı, her şeyin kendisinin aracılığıyla ve kendisi için yaratıldığı, bütün doluluğunun kendisinde bulunmasını uygun gördüğü,[163] bilginin ve bilgeliğin bütün hazinelerinin saklı olduğu,[164] herşeyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek Tanrı’dır.[165]

Yeni Ahid’de Rab kavramı hem İsa için hem Tanrı için hem de her ikisi için birden kullanılmaktadır. Yeni Ahid’de her üçü için de bol sayıda örnekler mevcuttur. Rab kavramı İsa için birçok yerde kullanılmaktadır. Hatta denilebilir ki bu kavram Tanrı’dan çok daha fazla İsa için kullanılmıştır. “Mesih’i Rab olarak yüreklerinizde kutsayın.”[166] “Melek onlara, ‘korkmayın!’ dedi. Size, Davud’un kentinde bir kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesihtir”[167] gibi ifadeler Mesih’in rablik sıfatına verilecek örneklerdendir.

Yeni Ahid’de Mesih İsa’nın rab oluşuna ilişkin “Mesih’in kulları” gibi ifadeler de bol miktarda mevcuttur.


“Ey köleler, dünyadaki efendilerinizin sözünü, Mesih’in sözünü dinler gibi saygı ve korkuyla, saf yürekle dinleyin. Bunu, yalnız insanları hoşnut etmek isteyenler gibi göze hoş görünmek için yapmayın. Mesih’in kulları olarak Tanrı’nın isteğini candan yerine getirin.”[168]

Yeni Ahid’de “Rab” kelimesinin sadece Tanrı için kullanıldığı yerler de mevcuttur.[169] Örneğin Pavlus’un Korintlilere 1. Mektubu’nda şöyle denilmektedir:

“Putlara sunulan kurban etinin yenmesine gelince, biliyoruz ki, ‘dünyada put bir hiçtir’ ve ‘birden fazla Tanrı yoktur.’ Yerde ya da gökte ilâh diye adlandırılanlar varsa da -nitekim pek çok ‘ilâh’, pek çok ‘Rab’ vardır- bizim için tek bir Tanrı baba vardır. O herşeyin kaynağıdır, bizler onun için yaşıyoruz. Tek bir Rab var, o da İsa Mesih’tir. Her şey onun aracılığıyla yaratıldı, bizde onun aracılığıyla yaşıyoruz.”[170]

İsa’ya Rab olarak yakarmak,[171] ya da İsa’nın Rab olduğuna inanmak, onun Tanrılığına inanmak anlamına gelir.[172] Ayrıca tüm litürjik (hıristiyan ilmihalinde yer alan) dualar “Rabbimiz Mesih İsa ile” sözüyle son bulur.[173] “Mesih hem ölülerin hem yaşayanların Rabb’i olmak üzere ölüp dirildi”[174] ifadesinde de yine İsa’nın rab oluşuna vurgu yapılmaktadır.

Hıristiyan doktrinine göre İsa tamamen ilâhi olmakla beraber gerçekten beşer ve aynı zamanda bu iki tabiatı bir bünyede toplamış “kendisidir”. Kabul edilen inanç formülü İsa’nın bir bedende iki tabiata sahip oluşudur. Bu tabiatların biri ilâhi diğeri insanîdir.[175]

İsa hem insandır, hem de Tanrı’dır. Ama İsa bir tek kişidir. Hıristiyanlığa göre bir tek ve aynı Mesih’in Rab, biricik oğul, değişmez, bölünmez, ayrılmaz iki özden olduğunu

kabul etmek gerekir. Yine hıristiyanlarca İsa (Kelâm) ezelden beri Tanrı’nın oğludur. O, zamanın bir noktasında bir insan olarak dünyamıza gelmiştir. Onun sonsuza dek insan olarak kalacağına yönelik görüşler de mevcuttur.

Ama, Tanrı ve insan olan tek bir kişidir. O da Mesih İsa’dır. Rab Mesih İsa tek kişidir. O, gerçekten Tanrı’dır ve Tanrısal özünde demek ‘ilâhi Kelâm Peder’le beraber ezelden beri ve sonsuza dek yaşayacaktır’ anlamına gelmektedir. Onunla “varoluşta birdir.”[176] İsa’nın rab oluşu ifade edilirken aynı zamanda onun sadece ilâhi kısmı ifade edilmektedir. İnsan oluşu başlığında ifade edildiği gibi onun aynı zamanda beşerî oluşu da akıldan uzak tutulmamalıdır.

Sinoptik İncillerin (Matta, Markos, Luka) yazarları Hz. İsa’yı ilâh olarak adlandırmaktan şiddetle kaçınmaları oldukça dikkat çekicidir. Hz. İsa’dan ilâh olarak söz eden yegâne İncil Yuhanna İncili’dir. Öte yandan Pavlus’un ve diğer bazılarının mektuplarında da, Hz. İsa’nın Tanrı olarak adlandırıldığını görmekteyiz.[177]


2. 6. Davud Soyundan Oluşu

Yeni Ahid’de Mesih’in Davud neslinden bir kurtarıcı olduğu bildirilmektedir. İsa’nın Davud’un neslinden biri olduğu şeceresinde açıkça ifade edilmektedir.

Yeni Ahid’in ilk bölümü ve ilk İncil’i olan Matta’nın hemen başında daha ilk cümlede “İbrahim oğlu, Davud oğlu İsa Mesih’in soy kaydı”[178] uzunca zikredilmekte, bu şecere sayımını “Yakup; Meryem’in kocası, Yusuf’un babasıydı. Meryem’den Mesih diye tanınan İsa doğdu”[179] diye tanımlamaktadır. Yine Matta’nın ilk bölümünde Meryem’in İsa’ya mucizevî gebe kalışı anlatılırken, Meryem’den sessizce ayrılmayı düşünen nişanlısı Yusuf’a rüyada görünen bir meleğin ona “...Davud oğlu Yusuf, Meryem’i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, kutsal ruhtandır”[180] diye kaydedilerek İsa’nın şeceresi meleğe de tasdik ettirilmiştir.

Luka’da aynı olayın anlatımında daha fazla detay verilmektedir. İsa’nın doğumu önceden melek tarafından Meryem’e bildirilmiştir. Bu bildirim ona ‘yüceler yücesinin oğlu’ deneceği şeklindedir. Ayrıca “Rab Tanrı ona, atası Davud’un tahtını verecek, O da sonsuza dek Yakub’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir” diyerek Mesih’in Eski Ahid’de ifade edildiği gibi[181] Davud’un soyundan gelecek kişinin o olduğuna dikkat çekilmektedir.[182]

İsa’nın Davud’un soyundan olduğuna referanslardan biri de Yeni Ahid’in halkın kendisine Davud’un oğlu,[183] şeklinde hitap ettiklerinin bildirilmesidir. Halk bu hitabı çoğu zaman İsa’dan şifa talep ederken kullanmaktadır.[184]

Zaman zaman da İsa’nın Kudüs’e girişi sırasında “hozana”[185] kelimesiyle birlikte Davud veya Davud’un oğlu ifadeleri[186] yanyana görülmektedir. İsa’nın Mesih oluşunu kabul etmeyen bazı kişiler bu düşüncelerine gerekçe olarak İsa’nın Celile’de doğuşunu göstermişlerdir. Oysa Eski Ahid’de[187] kurtarıcının Beytlehem kentinden geleceği vurgulanmaktadır.[188]

Toplu halde bulunan Ferisilere “Mesih kimin oğludur?” diye soran İsa’ya, onlar: “Davud’un oğlu” diye cevap verince İsa, Davud’un kendi soyundan gelecek Mesih için Rab deyimini kullanmasının nedenini sorar. Bu soruya kimse cevap veremediği gibi İsa’ya bundan böyle soru sormaya da cesaret edilemez.[189]

İsa burada kendisini Rab olarak tanıtmaktadır. İsa’nın beden açısından Davud’un soyundan olduğu, kutsallık ruhu açısından ise Tanrı’nın oğlu olduğu ifade edilmiştir.[190]

“Davud bir peygamberdi ve soyundan birini tahtına oturtacağına dair Tanrı’nın kendisine ant içerek söz verdiğini biliyordu. Geleceği görerek Mesih’in ölümden dirilişine ilişkin şunları söyledi: ‘O, ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni çürümedi.’ Tanrı, İsa’yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız. O, Tanrı’nın sağına yüceltilmiş, vaadedilen kutsal ruhu babadan almış ve şimdi gördüğünüz ve işittiğiniz gibi, bu ruhu üzerimize dökmüştür. Davud, kendisi göklere çıkmadığı halde şöyle der:

‘Rab Rabbim’e dedi ki, ben düşmanlarını ayaklarının altına serinceye dek sağımda otur.’ ” [191] “...benim söylediklerim, peygamberlerin ve Musa’nın önceden haber verdiği olaylardan başka bir şey değildir. Onlar Mesihin acı çekeceğini ve ölümden dirilenlerin ilki olarak gerek kendi halkına, gerek öteki uluslara ışığın doğuşunu ilan edeceğini bildirmişlerdi.”[192]

“Çölde Sayım (24/17)’de Davud’un Moab ülkesinin fethine bir telmihte bulunulur. Ancak ‘yıldız’ın yarı-mitolojik bir figürü çağrıştırmasının temelinde, Sellin ve diğerleri pasajda çok gelişmemiş bir Mesih umudunun izlerini bulurlar. Diğerleri ise bunu geç dönem Mesihçi kabul ederler.”[193]

Petrus bir konuşmasında İsa’nın sadece bir Mesih değil, aynı zamanda Baba Tanrı’nın sağında oturacak kadar önemli bir şahsiyet oluşundan bahsetmekte ve aynı zamanda İsa’nın ulûhiyetine işareten Davud’un ağzından Rab yani “Baba Tanrı’nın Rabbime yani İsa Mesihe dediği gibi” ifadelerini kullanarak İsa’nın beklenen Mesihten öte bir Rab olduğuna vurgu yapmaktadır. Nitekim bir sonraki cümlelerinde de bu vurguyu sürdürmüş ve “böylelikle tüm İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz bu İsa’yı hem Rab hem Mesih yapmıştır ”[194] diyerek nihai amacını ve niyetini ortaya koymuştur. Petrus’a göre İsa Rab’dir.

İsa bu Rablik, efendilik ve Mesihliğini Tanrı’nın sağında oturarak almamıştır. O, bu özelliklerine Tanrı’nın bir planı ve ayrıca sözü olarak evrenin yaratılışından çok önce de sahip olmuştur. O, hep Mesihti ve hep Rab’di.

Eski Antlaşma’da beklenen Mesih, gelecekte dünya krallığını ele geçirecek, güçlü bir kurtarıcı anlamındadır. Yeremya’nın 33. bölümünde böyle bir Mesih’in Davud’un soyundan geleceği söyleniyordu.Yeşaya 9. ve 11. bölümlerde de bundan bahsedilmekteydi. Gerçekten de Mika’nın 5. Bölümünde[195] de Davud’un soyundan gelecek kralın Beytlehem’de doğacağı anlatılmaktadır. Zekeriya 9. ve 12. bölümlerde Mesih krallığının özellikleri sıralanmakta, özellikle de yahudilerin sıkıntı çektikleri bir dönemde beklenen kurtarıcı tamamen siyasî ve politik özellikler üzerine oturmaktaydı.

Yeni Antlaşmaya göre, İsa kendisinin Mesih olduğunu bilmekte[196] ve kendisi için söylenilen “Davudoğlu” sözünü de kabul etmektedir.[197]

“... Halk bir kral isteyince, Tanrı onlar için Benyamin oymağından Kiş oğlu Saul’u yetiştirdi. Saul kırk yıl krallık etti. Tanrı onu tahttan indirdikten sonra onlara kral olarak Davud’u başa geçirdi. Onunla ilgili şu tanıklıkta bulundu: ‘İşay oğlu Davud’u gönlüme uygun bir adam olarak gördüm, o her istediğimi yapar.’ Tanrı, verdiği sözü tutarak bu adamın soyundan İsrail’e bir kurtarıcı, İsa’yı gönderdi.”[198]

Hıristiyan inançlarına göre Eski Ahid’de Tanrı’nın halkı İsrail ile yaptığı antlaşma artık İsa Mesih ile gerçekleşmiştir. Mesih İsa’nın Davud’un soyundan gelecek olan kurtarıcı olması, Tanrı’nın kurtuluş planının zirve noktasını temsil etmektedir. Tanrı’nın bu vaadi Tanrı krallığının kendi soyu üzerinde sonsuzluklar boyu hükmetmek üzere kurulacağına dairdi. Elçi Petrus, Davud’un soyundan beklenen şahsiyetin aynı zamanda kurtarıcı olduğunu ve kurtuluşun sadece ona imanla mümkün olduğunu eklemektedir.


2. 7. Kral Oluşu

Eski Ahid’de mesih kavramı kimi zaman kral kelimesi ile karşılanmıştır. Eski İsrail’de bir çok kralın tahta çıkma töreninde meshedilerek takdis edilmeleri bu sonucu doğurmuş, bu da kral ve mesih kelimelerinin zamanla birbirlerinin yerine kullanılmasına sebep olmuştur. Bu bağlamda Yeni Ahid’de “Yeruşalim (Kudüs) büyük kralın kentidir”[199] ve Kral[200] deyimi bu anlamda bir çok yerde geçmektedir.

Yahudi yüksek kurulunda yargılanıp suçlu bulunan İsa Vali Pilatus’a götürülür. Dönemin yahudileri Roma’nın o dönemki Kudüs valisi olan Pilatus’u yanlış yönlendirir, önüne çıkınca da tüm Yahudi din adamları İsa’nın halkı yoldan saptırdığını, Sezar’a vergi verilmemesi gerektiğini ve hepsinden önemlisi “Mesih, yani Yahudilerin kralı olduğunu söylediğini beyan ederler. Pilatus’un “Sen Yahudilerin kralı mısın?” sorusuna karşılık İsa “söylediğin gibidir”[201] der.

Vali Pilatus onda hiçbir suç görmediğini söylese de İncillere göre daha sonradan ikna edilen Vali sayesinde İsa çarmıha gerilmekten kurtulamaz. Bu olayların ardından çarmıha gerilmek üzere askerlere teslim edilmiş olan İsa bir alay ifadesi olarak askerlerin “selam, ey yahudilerin kralı!”[202] sözlerine maruz kalır. Çarmıha gerilen İsa’nın başının üzerine de” bu yahudilerin kralı İsa’dır”[203] yazan bir suç yaftası asılır. Yine incillere göre Yahudi din bilginleri ve İsa’nın iki tarafında çarmıha gerilen haydutlar çarmıhtaki İsa ile “İsrail kralı imiş! “Şimdi çarmıhtan aşağı insin de ona iman edelim” diyerek alay etmişlerdir.[204]

Bu yafta için Yuhanna’da daha fazla detay verilmekte, bu yaftanın İbranice, Latince ve Grekçe yazıldığı ifade edilmektedir. Ayrıca Yahudi başkahinler Pilatus’a “yahudilerin kralı” diye yazmamasını, bunun yerine ‘kendisi ben yahudilerin kralıyım dedi! diye yazması talebinde bulunmuşlardır. Ancak bu talepleri Pilatus’un ‘ne yazdımsa yazdım’ sözlerine bakılırsa pek önemsenmemiş gözükmektedir.[205]

İsa’nın Kudüs’e girişini anlatan İncil bölümleri İsa’nın hem beklenen bir kral, hem de Davud’un soyundan bir kurtarıcı olduğunu gösteren en önemli pasajlardır. İsa’nın Kudüs’e girişi Matta’nın 21. bölümünün 1. ve 11. cümlelerinde ifade edilmiştir. İsa Kudüs’e yaklaşınca iki öğrencisini karşı köye gönderir. Oradan bir eşek ve bir de sıpa almalarını öğütler. Kendilerine bir şey denmesi durumunda da Rabb’in (yani kendisinin) bunlara ihtiyacı olduğunu, hemen geri göndereceğini söylemelerini ister. Bu olayın sebebi olarak kral Davud aracılığıyla bildirilen aşağıdaki sözlerin yerine gelmesi gösterilir:

“Siyon kızına deyin ki! İşte, alçak gönüllü kralın, eşeğe, evet sıpaya, eşek yavrusuna binmiş sana geliyor’.” İsa Eski Ahid’de Zekeriya ve diğer bölümlerde geçtiği gibi tıpkı Mesih gibi sıpanın üzerinde Kudüs’e alçakgönüllü ama bir kral gibi girer. Bu sırada “bu kimdir?” sorusuna karşılık kalabalık halk “bu Celile’nin Nasıra kentinden peygamber İsa’dır” derler.[206]

5.000 kişiyi doyurması üzerine İsa’ya, gerçekten dünyaya gelecek peygamberin kendisi olduğu söylenir. İsa onların gelip kendisini kral yapmak üzere zorla götüreceklerini bildiğinden tek başına yine dağa çekilir.[207]

Yeni Ahid’e göre İsa’nın Kudüs’e girişi Eski Ahid’in Zekeriya bölümünde ifade edildiği gibidir. Mesih İsa Kudüs’e alçakgönüllü bir şekilde bir eşek yavrusunun sırtında girmiştir. O, Kudüs’e girişinden önce de kendisini kral yapmak isteyen halk


hareketlerinden kaçınmıştır.[208] İsa zamanını ayarlayıp, “atası Davud’un”[209] kentine giriş hazırlıklarını en ince ayrıntısına kadar yapar. Esenlik getiren (İsa) Davud’un oğlu olarak karşılanır. Oysa “Yüce Kral”[210] bir eşek üzerinde girer ve kilisenin simgesi olan Siyon kızını kurnazlıkla veya şiddetle değil gerçeğe tanıklık eden alçakgönüllülükle kazanır.[211] Bu sebeple kendi egemenliğinin tebası, o gün için, onu meleklerin çobanlara bildirdiği gibi[212] kral olarak karşılayan çocuklardır.[213]

İnsanların “Rabb’in adına gelen kutlu olsun” sözü daha sonra kilise babaları tarafından Efharistiya litürjisinde Rabb’in paskalya anısı adına “Sanctus” (kutsama) duasına (Yeşaya, 6:3) eklenmiştir. Bununla birlikte İsa’nın Kudüs’e girişi, Kral-Mesih’in ölümü ve dirilişinin paskalyası aracılığıyla gerçekleştireceği egemenliğinin gelişini göstermektedir.[214]

“Yeruşalim’e (Kudüs’e) yaklaşıp zeytin dağının yamacındaki Beytfaci köyüne geldiklerinde İsa, iki öğrencisini önden gönderdi. Onlara, ‘karşınızdaki köye gidin’ dedi, “hemen orada bağlı bir dişi eşek ve yanında bir sıpa bulacaksınız. Onları çözüp bana getirin. Size bir şey diyen olursa, ‘Rabbin bunlara ihtiyacı var, hemen geri gönderecek dersiniz.’ Bu olay, peygamber aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelsin diye oldu: “Siyon kızına deyin ki, ‘işte, alçak gönüllü kralın, eşeğe, evet sıpaya, eşek yavrusuna binmiş sana geliyor.’ ”

Öğrenciler gidip İsa’nın kendilerine buyurduğu gibi yaptılar. Eşekle sıpayı getirip üzerlerine giysilerini yaydılar, İsa sıpaya bindi. Halkın büyük bir bölümü giysilerini yolun üzerine serdi. Bazıları da ağaçlardan dal kesip yola seriyordu. Önden giden ve arkadan gelen kalabalıklar şöyle bağırıyorlardı:

“Davud oğluna hozana! Rabb’in adıyla gelene övgüler olsun, ey yücelerde

hozana!” İsa Yeruşalim’e girdiği zaman büyük kent, “bu kimdir?” diyerek çalkalandı. Kalabalıklar, “bu, Celile’nin Nasıra kentinden peygamber İsa’dır” diyordu.”[215] İsa günahkâr insanların elinde vahşice öldürüleceğini bile bile Kudüs’e gitmiştir.[216]

İsa’nın Beytlehem’de doğmasından sonra bazı yıldızbilimciler Yeruşalim’e (Kudüs’e) gelerek “Yahudilerin kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda onun yıldızını (İsa’nın doğuşunu) gördük ve ona tapınmaya geldik” derler. Devrin kralı Hirodes bunu duyunca bütün başkahinleri ve halkın dinbilginlerini toplayarak onlara Mesih’in nerede doğacağını sorar. Yahudiye’nin Beytlehem kentinde derler. Gerekçe olarak da Eski Ahid’de[217] Peygamberler aracılığıyla şöyle dendiğini söylerler: Ey sen, Yahuda’daki Beytlehem, Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin! Çünkü halkım İsrail’i güdecek önder senden çıkacak.”[218]

İsa’nın Natanel isimli öğrencisi de onun İsrail’in kralı olduğuna tanıklık eder.[219] Aşağıdaki ifadeler onun meshedilmiş bir kral olduğunu göstermektedir:

“...Senin meshettiğin kutsal kulun İsa’ya karşı biraraya geldiler...”[220] “...Tanrı’nın, Nasıralı İsa’yı nasıl Kutsal Ruh’la ve kudretle meshettiğini biliyorsunuz...”[221] İsa, Tanrı tarafından meshedilmiş bir kraldır.

İsa, çarmıha gerilmeden önce huzuruna çıkartıldığı Vali Pilatus’a, krallığının bu dünyadan olmadığını, eğer olsaydı, havarilerinin kendisini yahudilerin ellerinden almak için savaşacaklarını söylemiştir. Pilatus’un “demek sen bir kralsın, öyle mi?” sorusuna yanıt olarak İsa “kral olduğumu sen söylüyorsun” karşılığını[222] vermiştir. Mesih bütün milletler için bir kraldır.

Görüldüğü gibi İsa’nın mesih olarak kabul edilmesinin dışında daha pekçok özelliği mevcut bulunmaktadır. Bu bölümde sadece onun yedi temel özelliği incelenebilmiştir. Hiç kuşkusuz Yeni Ahid’de İsa’nın birbirlerinden çok farklı anlamlarda kullanılan yirmiyi aşkın özelliği vardır. Bu niteliklerinin bir kısmı Eski Ahid’e dayandığı için aslında İsa’nın kim olduğu sorununun çözümü daha da zor bir hal almaktadır. İsa’nın kimliği sorunu ve bu sorunun çözümü üçüncü bölümde yeniden ele alınacaktır.


3. MESİH’İN TEKRAR GELİŞİ

Hıristiyan inanç esaslarının belki de en başında gelen doktrin hiç kuşkusuz İsa’nın çarmıhta tüm insanlık için kendini feda etmesidir. Fidye doktrini olarak da bilinen çarmıhlanma kurbanda büyük acılar meydana getirmekteydi. Bununla birlikte çarmıha gerilme inancının hemen ardında İsa’nın dönüşüne iman gizlidir. Çünkü hıristiyanlığa göre İsa çarmıha gerilerek tüm insanlığı günahtan kurtarmıştır. İsa tekrar geldiğinde ise yargılamak ve tüm insanlığı içine düştüğü “büyük sıkıntılardan” kurtarmak için gelecektir.

Çarmıha gerilme işlemi kurbanın vücudunun güneş ve rüzgara maruz bırakılarak su kaybetmek yoluyla buruşturulduğu, günler süren korkunç bir ölüm şekliydi. Sadece çok ağır suçlular, vatan hainleri, eşkıyalar, ve halk düşmanları bu tür bir ölüm cezasına çarptırılırdı. Vücutları yerin hemen üstünde alçak haçlara çivilenir ya da çoğunlukla bağlanırdı ve onları gözetlemek için bir gardiyan tutulur ve kaçmaları ya da arkadaşları tarafından kurtarılmaları önlenirdi. Tüm bunlarla birlikte İsa’yla beraber iki tane de hırsız cezalandırılmaktaydı.[223]

“İsa’nın çarmıha gerileceği yer Kudüs’un “N” kapısının birinin dışında kalan Golgota[224] tepesindeydi. İsa’nın çarmıha gerildiği saati Markos “sabah 9” olarak belirtir ve “12’den 3’e kadar” karanlık olduğunu söyler. Markos’un, Matta, Luka ve Yuhanna’nın bazı ayrıntıları önceki hıristiyanlara göre en az kendi yerel gelenekleri kadar güvenilir bir kaynak olan Eski Ahid’den alınmadır. Bu ayrıntılardan biri “terkedilmişlik çığlığı” ’dır (Markos, 15/34). Bu (Mezmurlar 22/1)’den alınmıştır ancak bazı bilginlere göre İsa haçta asılıyken Mezmurları okumaktadır. Ama yine de İsa’nın son sözü bu olmamıştır. Markos onun bir zafer çığlığıyla öldüğünü söylemektedir. (Markos, 15/37) Luka’da zafer çığlığından bahseder ve Mezmurlardan başka bir alıntı (Mezmurlar, 31/5) olan “ruhumu ellerine bırakıyorum” ifadesini ekler (Luka, 23/46) “beni kurtardın ey Yüce rab” diye devam eden bu ifade en uygun olanıdır.”[225]

Hıristiyanlığa göre Rabb’in kurtarışı ezelde bir kefaretin sağlanmasıyla başlar, İsa’nın çarmıhta günahları yüklenmesiyle gerçekleşir ve ikinci gelişiyle de imanlıların cennete kavuşması ile tamamlanır. Vahiy kitabının yazarı Yuhanna tarafından 19. bölümde[226] İsa’nın ikinci gelişi, kuzunun (İsa’nın) düğününün başlangıcına benzetilmektedir.

İsa dünyadan ayrılmadan az önce, “size şunu söyleyeyim, babamın egemenliğinde sizinle birlikte tazesini içeceğim o güne dek, asmanın bu ürününden bir daha içmeyeceğim” demiştir.[227] Düğün, bu son akşam yemeğinin devamı ve şölene dönüşümü olacaktır. Bir taraftan bir ailenin akşam yemeği samimiyetiyle, bir diğer taraftan göksel bir bayram şenliğinin görkeminin yankılarıyla ebediyeti dolduracaktır.[228]

Vahiy bölümü ile kapanan Kutsal Kitab’ın bütün bölümlerinin esas hedefi “İsa’ya tanıklık” etmektir. Öyle ki, onun kim olduğunu anlayıp, kendisine secde edilsin.

Böylece bütün beklentilerin amacına, bütün ümitlerin hedefine nihayet ulaşılır. Çünkü Mesih ikinci kez yeryüzüne gelmektedir. Bu gelişiyle Mesih İsa tarih boyunca sabrederek cezasız bıraktığı bütün haksızlıkların hak ettiği Tanrı’nın öcünü almak üzere gelmektedir. Orağı vurma zamanı gelmiştir.[229] Hıristiyanların Kutsal kitabının iki ana gövdeden oluştuğunu daha önce ifade etmiştik. Buna göre Eski Ahid’in bir bölümü olan Mezmurların 24. bölümünün 7. ile 10. cümleleri kimi Hıristiyanlara göre beklenen Kral-Mesih’in dönüşünü beyan etmektedir:

“Kaldırın başınızı, ey kapılar! Açılın, ey eski kapılar! Yüce kral girsin içeri! Kimdir yüce kral? O Rab’dir, güçlü ve yiğit, Savaşta yiğit olan Rab. Kaldırın başınızı, ey kapılar! Açılın, ey eski kapılar! Yüce kral girsin içeri! Kimdir bu yüce kral? Her şeye egemen Rab’dir bu yüce kral!”

Yeni Ahid’in başka yerlerinde ise:

“İnsanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince...”[230] “Binicisinin adı sadık ve gerçek olan”, “beyaz bir ata binmiş olan”, “adaletle yargılar ve savaşır.”[231] “...ağzından çıkan solukla öldürecek, gelişinin görkemiyle yok edecek.”[232] Burada kastedilen askerî savaştan çok, son yargıdan bahsedilmektedir. “...Onları demir çomakla güdecek...”[233] Yeni Ahid’deki bu ifadeler Eski Ahid’den verebileceğimiz Mezmurların 2. bölümünde geçen şu sözleri akıllara getirmektedir: “Dile benden, miras olarak sana ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim. Demir çomakla kıracaksın onları, çömlek gibi parçalayacaksın.”[234] Demir çomak hem kırmak, hem gütmek için kullanılır.[235] Demir çomak Mesih’in, hem uluslar üzerindeki ödünsüz yargısını hem de bundan sonraki kararlı yönetimini simgeler.[236] Bu da Vahiy kitabının 20. bölümünün konusudur.

Artık Tanrı’nın kurtuluş vaadinin sonsuz ve kalıcı zaferi gerçekleştirme zamanı gelmiştir. Ancak bu zafer bir son değildir, aksine yenilikler dizisinin görkemli bir başlangıcıdır. Vahiy kitabının son üç bölümü yani 20., 21., 22. bölümleri birçok yeniliklerle doludur. “Tahtın üzerinde oturan dedi ki, ‘işte herşeyi yeniliyorum!’.”[237] Bu yenilikleri Carlos Madrigal şu yedi başlıkta toplamıştır:

“1. Bin yıl krallığında dünyada yeni düzen kurulur.[238]

2. Yeni gök ve yeni yeryüzü yaratılır.[239]

3. Cennet (göksel kent) bütün kutsallığı ve görkemiyle belirir.[240]

4. Kurtulanlar Tanrı’nın yüceliğine erişip sonsuz mirasa kavuşurlar.[241]

5. Önceki düzen ortadan kalkıp ölüm ile günah yok olur.[242]

6. Tapınak yok, güneş yok, gece yok... Tanrı evrenin merkezi oluverir.[243]

7. Yaşam, ebediyet boyunca durmadan yenilenir ve tazelenir.[244]

Bu bölümlerde resmedilen tablo, bütün kutsal kitap boyunca vaad edilen kurtuluşun gerçekleşmesidir.”[245] Hıristiyan inanç sisteminin yegâne anlamı işte kurtuluş tarihinin bu son basamağı olan Tanrı ile sonsuz egemenlik yaşamaktır.

“Tanrı’nın krallığı, kurtuluş tarihinin en önemli konusudur. (Yeşaya, 52/7) Krallığın yeryüzünde kurulması da bu tarihin son aşamasıdır. (Yeşaya, 9/6-7) Bin yıllık krallık konusuna gelince bu konu hakkında üç farklı ekolün yorumları sözkonusudur. Bunlar; a-milenyum, post-milenyum ve pre-milenyum isimleriyle bilinir. Özetle ifade etmek gerekirse ‘a-milenyum’, “bin yıllık dönem yoktur”; ‘post-milenyum’, Mesihin yeryüzüne dönüşünün, “bin yıllık dönemden sonra” gerçekleşeceğini; ‘pre-milenum’ ise, Mesihin “bin yıllık dönemden önce” yeryüzüne döneceği anlamlarına gelmektedir.

A-milenyum yorumu Mesihin krallığının ancak gökte (cennette) gerçekleşeceğini söyler. Mesih göğe alındığında semada “Davud’un tahtına” oturmakta ve oradan hükmetmektedir. Yeryüzünde sosyal, ekonomik ve politik değerler taşıyıp bin yıl sürecek olan bir krallığın söz konusu olmadığını savunur.

Post-milenyum yorumu bundan çok farklı değildir. İki yorum da Mesih’in yeryüzüne son yargı gününden önce dönmeyeceğine inanır. İkisi de, Eski Antlaşma’da İsrail halkına verilen vaadlerin ruhsal olarak kilise döneminde gerçekleştiği ve İsrail’in bir daha Tanrısal tasarıda yer almayacağı şeklindedir. Post-milenyum yorumu ise tarihin son bin yılında yani son bir çağda müjdeyle bütün uluslara ulaşılıp dünya çapında ruhsal bir uyanış yaşanacağına inanma şeklindedir.

Pre-milenyum görüşü ise, son döneminde kilisenin tam bir ruhsal çöküntüye uğrayıp yargılanacağına, Tanrı’nın, egemenliğini İsraillilere geri verip Eski Antlaşmadaki vaadleri yerine getireceğine, Mesih’in yeryüzüne dönüp onlarla dünyasal bir krallık kuracağına ve bin yıl boyunca dünyayı barışa, doğruluğa ve adalete kavuşturacağı inancına dayanmaktadır.

Kimi hıristiyanlarca bin yıllık dönem (milenyum) sadece sembolik anlamda uzun bir süreyi ifade etmek için kullanılmıştır.

Aslında üç yorum da haklı yönlere sahiptir. İlk gelişinde Mesih’in krallığı ruhsal olarak kurulduğu bir gerçektir (Matta, 12/28; Luka, 17/21). Eski Antlaşma’nın birçok vaadinin kilise döneminde gerçekleştiği de öyle (bir gerçektir). (örn.Yoel, 2/28-32 ile Elçilerin İşleri, 2/16-21). Mesih, kendisi gelmeden önce müjdenin bütün uluslara duyurulacağını söylemiştir (Matta, 24/14). Bununla birlikte Yeni Antlaşma’da da ileri bir tarihte İsrail’in tekrar Tanrısal tasarıya dahil edileceğini açıkça söylemektedir (Romalılar, 11/12, 15, 23-27, 29). Elçilerin inancı Mesih dünyadan ayrıldıktan sonra onun yeryüzüne dönüp Eski Antlaşma’daki vaadleri gerçekleştireceği ve krallığını kuracağı yolundaydı (örn. Elçilerin İşleri, 3/19-21). Aynı zamanda yeryüzünde kurulacak krallıkla ilgili Eski Antlaşma’daki birçok peygamberlik sözü bunu yeni yer ve göklerin yaratılmasıyla bağdaştırır (örn. Yeşaya, 65/17-25)”. [246]

Şeytan bin yıl bağlanacak,[247] diğer taraftan Mesih, kutsallarıyla birlikte bin yıl egemenlik sürecek,[248] en sonunda şeytanın bir süre serbest kalıp son bir saldırıda bulunacaktır.[249] O zaman yenilecek ve cehenneme atılacaktır.[250] Şeytan insanlığın ilk atalarını da saptırdığı için son yargı gününde sonsuza dek cezalandırılacaktır. Kiliselere verilen vaad uyarınca, büyük sıkıntı döneminde acı çekip imanda galip gelenler[251] dirilip “Mesih’le birlikte bin yıl egemenlik süreceklerdir.[252] Böylece katlandıkları muazzam acıların karşılığını yeryüzünde görmeye başlayacaklar. Kral-Mesih’in dönüşüne, melekleri[253] ve sadık imanları sayesinde kurtulanlar eşlik edecektir.[254]

Mesih’in dirilişi bütün imanlıların dirilişini mümkün kılan zaferdir. 1. Korintlilerden söz edilen sıraya göre iki diriliş zamanı söz konusudur. Buna göre iki aşama görülmektedir: “İlk örnek olarak Mesih” sonra Mesih’in gelişinde Mesih’e ait olanlar” ve “bundan sonra... son gelmiş olacak”[255] Böylece Mesih’in gelişinde bir diriliş olacak. Bin yıl tamamlanacak[256] ve işte o zaman son yargı günü gelecektir.[257] “İlk dirilişe dahil olanlar mutlu ve kutsaldır. İkinci ölümün bunların üzerinde hiçbir yetkisi yoktur.”[258] İkinci ölüm cehenneme atılmak demektir.[259] Mesihle birlikte egemenlik sürmek için dirilen bu kutsallar artık ölümü tatmayacaklardır.[260] Bu olay, kilisenin göğe alınmasıyla ilgili olarak anlatılan ani değişim ve dirilişle karışabilir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, son olaylarla ilgili bütün ayrıntılara kesin tarih ve zamanlama vermek oldukça güçtür. Zaten bu, Rabb’in bunları açıklamaktaki amacını aşmak ve yanlış bilgiler vermek olurdu. Göğe alınış her an olabilir ve gayet tabii büyük sıkıntının sonunda da gerçekleşebilir. O zaman iki diriliş aynı diriliş olurdu. Ama Selaniklilere göre dirilenler göğe alınırlar ve orada sonsuza dek kalırlar.[261] Halbuki Vahiy’de dirilenler, bin yıl boyunca yeryüzündedir.[262] Hıristiyanlar bu problemi iki olayın farklı olması ihtimaline bağlamaya çalışmaktadırlar.

Vahiy kitabının 20. bölümündeki diriliş “ilk diriliş” ’tir. Çünkü bu diriliş dünya çapında, yeryüzünde ve bin yıllık krallığın başlangıcında gerçekleşir. İkinci diriliş bin yıllık krallık haberi bütün insan ideallerinin cevap bulduğu son derece heyecan verici bir müjde olacaktır. Nihayet yeryüzünde gerçek bir iktidar kurulacaktır. Ne batılı ne doğulu, tüm bunların ötesinde göksel bir devlet olacaktır. Mutluluğu adaleti, eşitliği ve barışı sağlayan bir iktidarın sevgi dolu yönetimi olacak, önceden müjdelenen gönenme, sağlık, yani öz nihayet yeryüzüne gelir.[263] Çünkü Tanrı Mesih’in şahsiyetinde yeryüzünde krallık sürecek, Tanrı bütün insanlara sosyal, ekonomik ve politik düzeyde dünyayı nasıl yönetmeleri gerektiğini şahsen kanıtlayacak, bundan daha önemlisi, bin yıl boyunca bu bereketi tüm insanlığa tattıracaktır. Mesih İsa’nın kendi sözlerine göre gelecek olan krallık, bütün dünyanın etkisini göreceği bir “yenilenme” zamanı olarak tanımlanır.[264] Buradaki ‘yenilenme’ sözcüğü (Grekçede “paliggenesia”) Titus’a Mektup’un yalnız 3. bölümünde[265] bir kere daha geçer ve ‘yeniden doğuş’, ‘taze veya ‘yeniden yapılanma’ anlamını taşır. Bu ifade, ‘restorasyon’ gibi bir anlam taşıyan Elçilerin İşleri kitabının 3. bölümdeki[266] ‘yeni düzen” kavramına eştir. Biri yaşamın yenilenmesini, diğeri ise düzenin yenilenmesini ifade eder. Yani Rab krallığını yeryüzünde kurduğunda yıpranan bütün doğal ve toplumsal, yaşamsal ve sosyal güçler tazelenecektir. Yaşlı bir bedene gençlik aşılanması, eski bir yapının ilk görkemine ulaşması için gereken bin yıllık süre tamamen simgesel olabilir.

Yukarıda ifade edildiği gibi bin yıllık dönem tamamen simgesel olabilir. Yalnız uzun ve dolgun bir dönemi ifade etmesinin yanısıra Mesihin ve krallığının bir ön simgesini oluşturan Davud ile krallığının, başlayan İsrail’in ruhsal ve ulusal gönenme döneminin yüzyılı aşmadığı unutulmamalıdır. Kendi egemenliğine sahip olan bağımsız bir ulus olarak İsrail’in tarihi ancak bin yıl sürmüştür (1400-400). Hiçbir Ortadoğu imparatorluğu ise bin yıl sürmemiştir. böylece bin sayısı daha çok kalıcı ve mükemmel bir dönemin simgesi olabilir.[267]

Mesih’in dönüşüyle birlikte[268] tövbe edip İsa’yı Mesih olarak kabul eden imanlı İsrail, Eski Antlaşma’daki peygamberlikler uyarınca vaadedilen topraklarına döneceklerdir.[269] Bu başarı İsrail ile değil, İsa’nın Mesih olduğuna ve çarmıhtaki ölümünü tek kurtuluş olarak kabul etmesiyle mümkün olacaktır. Böylece İsrail, bütün yanlış gururundan arınıp kurtuluşa erecektir.

Kutsal Kitap’ta açıklanan Tanrı’nın kurtuluş amacı, yalnız İsrail’i bereketlemek değildir. Kutsal Kitab’ın amacı hıristiyanlara göre tüm insanlıktır. İsrail, sadece Tanrı’nın evrensel olan kurtuluş planı için bir araçtır. Böylece herkes Mesih-İsa’yı önder olarak kabul edecek ve o tüm dünyanın üzerinde hüküm süren tek lider olacaktır.[270] Yalnız insanlar değil, uluslar Rabb’e dönecekleri için bin yıllık krallık dönemi, en büyük müjdeci hareketine ve en büyük ruhsal uyanışa tanık olacaktır.[271] İşte doğada ve toplumda görülen bütün yenilikler aslında bunun bir sonucudur. Böylece ilâhi doğruluk anlayışı tüm dünyaya yayılmış olacaktır. O dönemde günahın tümü ortadan kalkmasa da çağımıza göre oldukça azalacaktır.

Yeni bir yeryüzü ve gökyüzü kurulacaktır.[272] Şeytanın bütün bu dönem boyunca bağlı kalması, kötülüğün etkilerini oldukça azaltacaktır. İnsanlar günümüzdeki gibi farklı dinlere bölünmüş olarak Tanrı Baba ve oğul Mesih hakkında anlayışsız olmayacaktır. Yani tüm insanlık hıristiyan olacaktır.

Bin yıllık bu dönemin sonunda “şeytan...serbest bırakılacak”,[273] yani dünya boyutuna girip fısıltıyla insanlara yeniden ulaşabilecektir. Dünya onun kışkırtmalarına uyup “Gogla Magog” (Yecüc ve Mecüc) denen ülkeler önderliğinde[274] ayaklanacak ve son bir dünya savaşına (Armagedon) karışacaktır. Fakat bu durum kısa sürecek, “toplananların sayısı denizin kum taneleri kadar çok olacak”,[275] ama “gökten ateş yağacak ve Mesih’e karşı savaşanları yakıp kül edecektir. Gelecekte bu ateşin nükleer bir savaşa işaret etmesine yönelik yorumlar mevcuttur. Daha sonra yerler ve gökler yok olacaktır.[276]

Vahiy kitabındaki bu başkaldırı ve savaş, Mesih’in ikinci gelişinde deccâl’a karşı olan son savaşta olabilir. Bu durumda Mesih’in milenyumdan sonra geldiğini savunanlar haklı olur. Sonunda “İblis... ateşe atılacak ve sonsuza dek işkence görecektir.[277] Birçok yorumcu bu son savaş ile altıncı borazan çalınca ortaya çıkan orduları, üç kötü ruhun tüm dünya krallarını İbranice ‘Armagedon’ denilen yere toplamalarını[278] ve canavarla birlikte dünya krallarının yok edilmesini[279] aynı olay olarak Mesih’in ikinci gelişinde meydana gelen son felaket ve yıkım olarak değerlendirmektedir. Yani buna göre Vahiy kitabının 20. bölümü, diğer bölümlerde farklı bir açıdan ele alınan bu çağın gidişatının bir son tekrarından başka bir şey değildir. Bu da mümkündür. Örneğin 2. Petrus’ta[280] Rabb’in ikinci gelişi, yer ve göklerin şiddetli bir ateşle eriyip yok olması, yeni yer ve göğün yaratılması olayları yanyana görülmektedir. Dünya yok edilmiş ve artık geriye sadece İsa’nın Mesih kürsüsünde yargılama süreci kalmıştır. Durumuna göre herkes ceza veye mükâfaatını alacaktır.

Mesih’in zaferini sabit kılan son bir olay da Vahiy kitabında şöyle anlatılır: “Ölüm ve ölüler diyarı, ateş diyarına atılacak”[281] yani ölüm de yok edilecektir. Ölümün yok edilmesiyle günah da sona erer. Mesihe inananlar sevinçle coşar.[282] “...Bundan sonra yeni bir gökle yeni bir yeryüzü gördüm...”[283] Vahiy kitabının yazarı havari Yuhanna, “kutsal kentin...gökten, Tanrı’nın yanından indiğini” görmüştür.[284] Cennet yeryüzünde olacak, yeryüzü de Cennet’te. Eskiden Tanrı’nın tahtı göktedir, yeryüzü de ayaklarının basamağıdır[285] ama şimdi Tanrı’nın ve kuzunun tahtı kentin içinde olacaktır.[286]

Hıristiyanlığa göre Mesih, bizler için göksel meskenleri hazırlamaktadır. Böylece bizleri yanına alacaktır.[287] Yine Havari Yuhanna, Vahiy kitabının 14. bölümünün girişinde Mesih İsa’nın “Siyon dağında” gördüğünü belirtmektedir. Tanrı’nın en büyük isteği olan insanlarla birlikte yaşaması,[288] başlayacak olan sonsuz ve ebedî yaşamla mümkün olacaktır.[289] Tanrı’nın katından onun görkeminin parladığı göksel Kudüs belirir. Bütün çağlar boyunca imanlının ümit odağı olmuş olan göksel kent Vahiy kitabındaki yedi özellikle tanımlanır. Bunlar; kentin görkemi, surları, kapıları, temelleri, boyutları, sakinleri ve yaşamıdır. Bu kentte tapınak olmayacaktır. Çünkü herşeye gücü yeten Tanrı ve kuzu (İsa), kentin tapınağı olacaktır. Ayrıca bu kente sadece İsa’nın yaşam kitabında olanlar yani ona inananlar girebilecektir. Yeni Kudüs kurulacaktır.[290] Cennet 21. bölümde bir gelin (inanlılar topluluğu) bir de göksel kent olarak tasvir edilir.[291] Bunun devamı olan 22. bölümün ilk 5 cümlesinde ise, yüceltilmiş bir Aden bahçesi olarak resmedilir. Göksel kent, Tanrı’nın önderliğinde kurulacak yeni yaşam düzenini ön plana çıkarır. Sonsuzlara dek egemenlik sürecekler.[292] İnsanoğlu yeryüzünde Rabb’in veziriydi. İlk günahtan sonra yetkilerini yitirdi. Ama İsa Mesih’in çektiği ölüm acısı sayesinde[293] kurtulanlar yine o yetkili konumuna yükseltilmiştir. Yeryüzündeki ömürleri boyunca bu yetkiyi kullanmayı öğrenerek sonsuz yaşamdaki hizmetleri için hazırlanırlar.[294] Şimdi galip gelenlere, “Tanrı’nın tahtını paylaşma” teklif edilmektedir.[295] Ebediyetteki görev, yalnızca yeni dünyada Rabb’in yardımcısı olmak değil, aynı zamanda yönetimini bütün kâinata yaymak olacaktır.

“Bunları işiten ve gören ben Yuhanna’yım...”[296] “Ben İsa, kiliselerle (inanlılar topluluğu) ilgili bu tanıklığı sizlere iletsin diye meleğimi gönderdim. Davud’un soyu ve kökü benim, parlak sabah yıldızı benim.”[297] “Bunlara tanıklık eden, ‘evet, tez geliyorum diyor!’ Amin! Gel, ya Rab İsa! Rab İsa’nın lütfu kutsallarla birlikte olsun! Amin.”[298] Böylece Yeni Ahid bu cümlelerle sona erer.

Son sözlerinde gerek Yuhanna’ya seslenen melek,[299] gerek Mesih’in kendisi,[300] gerekse elçi Yuhanna[301] bu vahyin doğruluğunu ve geçerliliğini son bir kez daha ilan etmektedirler. Bölümün sonundaki uyarıda aynı yöndedir.[302] Bu tanıklıklar arasında örülen diğer gerçekler ise, bir “son söz” niteliği taşımaktadır.

Böylece imanlı kişi, hayatında Rabb’in yönetimini ve dünyada Mesih’in ikinci gelişini özleyen kişidir.[303] Rab, gelinin “gel!” davetine hemen cevap verir: “Evet, tez geliyorum.”[304] Böylece Tanrı’nın büyük kurtuluş planı tamamlanmıştır. Bu da hiç kuşkusuz İsa’nın ikinci gelişidir.[305]

İsa’nın çarmıhta vefatından sonra takipçilerinden birçoğu hiç şüphesiz imanını yitirmişlerdir. Fakat daha sonra onun ölümünün ardından göğe yükselip cennete yerleştiği, güç ve kutsama ile tekrar geri geleceği fikri yayılmaya başladı. İki temayı detaylandırma, çile çekme, galibiyet çarmıhta ıstırap ve diriliş sonradan hıristiyan teolojisinin mihenk taşı haline gelmiştir. “Yükselen efendi” zamanla insanoğlundan daha yüksek bir kimlik halini almış, zamanla onun ölmediği ve ikinci kez geleceği doktrini hız kazanmıştır.[306]

Yeni Ahid’deki ve özellikle de İnciller’deki kanıtın başlangıç noktası Mesihçi umudun evrensel olarak sunuluş biçimidir. Gördüğümüz gibi, bu umut Apokalipslerde (Eski Ahid’de kıyamete yönelik kitap veya pasajlarda) zaten sorgusuz kabul edilmiştir, ancak ortaya çıkışı dağınık bir seyir arzeder ve gelecek te bu umuda atıf yapılmaksızın tasvir edilebilir. Bununla beraber İncillerde Mesih beklentisi bütüne yayılmıştır. Gerçekten de bu umudun liderlerden ziyade sıradan insanlar tarafından daha çok ciddiye alındığı görülür. Ferisiler, rahipler ve Sadukiler söz konusu umudu geçerliliğini sorgulamaksızın kabul ederler. Asıl mesele sadece, İsa’nın gerçekten de Mesih olup olmadığıdır. Umudun doğasını ele aldığımızda, A. Schweitzer’in görüşüne karşı olarak, bunun aşkın bir yapıya sahip olduğu kadar siyasî ve millî olduğu da görülür. Mezmurlardaki ifadelerde karşımıza çıkanla çok yakın bir benzerlik gösterir. Mesih Davud’un neslinden gelen bir kral olacaktır ve idaresi Romalılarınkine karşı duracaktır.

Mesih İsa’nın ikinci dönüşünün beklentisi ışığında, onun iki aşamalı olarak gelişi fikri ortaya atılmıştır ki bu da İsa’nın kendi hayatı boyunca sadece ‘geleceğin Mesih’i’ olmadığını varsayar. Mesih inancı ve beklentisinin tarihine yönelik olarak daha erken dönem literatürde mesihin iki kez gelişi ile ilgili bir inanışa dair hiç iz yoktur.[307]

Mesih şimdiden kilisesi aracılığıyla saltanat sürmektedir. Mesih İsa kozmosun (evrenin) ve tarihin Rabb’idir. Onda insanlık tarihi ve hatta yaratılış “birleşmekte”[308] ve dünya önlenemez transandantal (aşkın / yüce) sonuna doğru ilerlemektedir.[309] Mesih’in hükümranlığı yeryüzü egemenliğinin tohumu ve başlangıcı olan kilisede gizemli bir şekilde şimdiden mevcuttur. İsa göğe çıkışından itibaren Tanrı’nın çok öncelerden planladığı tasarısı tamamlanma sürecine girmiştir. “Son saate”[310] girmiş bulunuyoruz. Şu

halde insanlık için son saat gelmiş sayılır. Dünya geri dönülemez bir şekilde kaderine doğru sürüklenmektedir. Kilisesinde mevcut olmasına karşın Mesih’in egemenliği, kralın “kendi görkemi içinde melekleriyle birlikte”[311] geleceği andaki gibi tam ve mükemmel değildir. Bunun sebebi kötü güçlerin saldırısına maruz kalmasıdır. Hıristiyanlar bu sebeple Efharistiya kurbanında[312] Mesih’in gelişini çabuklaştırması için[313] ona Maranatha! “gel ya Rab”[314] diye dua ederler. Mesih İsa, göğe çıkışından önce İsrail tarafından beklenen[315] peygamberlere göre[316] bütün insanlar nihai adalet, sevgi ve barış getirecek düzenin, yani Mesih’in egemenliğinin şanlı bir şekilde kurulmasının gerekliliği üzerinde durularak henüz Mesih’in zamanının gelmediği de vurgulanmaktadır. Rabb’e göre, yaşanılan şimdiki an, kutsal ruhun ve tanıklığın zamanıdır,[317] aynı zamanda bu dönem sıkıntılardan,[318] kötü [319] ve son günlerdeki mücadeleleri başlatan zamandır.[320] Bu zaman dilimi bekleme ve uyanık kalma zamanıdır.[321] Mesih’in görkemli gelişi İsrail’in umududur. İsa göğe çıkışından itibaren görkemli gelişi artık pek yakındır. Gerçi “Babanın kendi yetkisiyle belirlemiş olduğu zamanları ve tarihleri” bilmeye “gerek yoksa da”[322] bu böyledir. İsa’nın dönüşü olayı “gecikmiş olsa bile” onu izleyecek son denemeyle[323] birlikte her an gerçekleşebilir.[324] “Mesih’in görkem dolu gelişi tarihin her anında İsraillilerden bir bölümünün yüreklerinin İsa’ya karşı imansızlıkta nasırlaşmasına karşı “bütün İsrail’in kurtulması için” belirli bir süre ertelenmiştir. Petrus, Kudüslü Yahudilere şöyle seslenmektedir: “Günahlarınızın silinmesi için tövbe edin ve Tanrı’ya dönün. Öyle ki, Rab size yenilenme fırsatları versin ve sizin için önceden belirlenmiş olan Mesih’i yani İsa’yı göndersin. Tanrı’nın eski çağlardan beri kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi herşeyin yeniden düzenleneceği zamana dek, İsa’nın gökte kalması gerekiyor.”

Mesih İsa’nın son gelişinden önce bir çok hıristiyan inanlısı son bir denemeden geçecektir. Bu deneme dinsel ahlâksızlığın en üst noktası olarak görülen Mesih karşıtının kendisini gerçek Mesih olarak takdim etme ahlâksızlığıdır. Ayrıca Yeni Ahid’de bir çok yerde sahte Mesih’ten bahsedilmektedir.[325]

Mesih İsa dirileri ve ölüleri yargılamak amacıyla geri gelecektir. O gün herkesin özellikle de Ferisi din bilginlerinin davranışları[326] ve yüreklerindeki sırlar[327] açığa çıkacak, Tanrı tarafından sunulan lütfu hiçe sayan imansızlık mahkûm edilecek, insanlara karşı tutum ve davranışlar Tanrı katında önem arzedecek,[328] İsa bu dünyanın kurtarıcısı olarak yargılama hakkına sahip olacaktır. O, bu hakkı haçın üzerinde verdiği canı ile kazanmıştır. Baba tüm yargılama işini oğula vermiştir.[329] Oysa oğul yargılamak

için değil, kurtarmak[330] ve Tanrı’da olduğu gibi kendisinde de olan yaşamı[331] vermek için gelmiştir. Dünya yaşamında Tanrı’nın lütfunu inkâr etmekle herkes kendi kendini yargılamış olur[332] ve yaptıklarına göre[333] hatta sevgi ruhunu reddetmekle ebediyen kendisini mahkûm edebilir.[334] Mesih’in egemenliğinin zaferi kötü güçlerin son bir saldırısından (Armagedon) önce gerçekleşmeyecektir. Mesih İsa Yahudi yüksek mahkemesinde yargılanırken sorulan sorulara açık yüreklilikle cevap vermiş ve “Tanrı’nın oğlu sen misin?” sorusuna “söylediğin gibidir” şeklinde yanıt vermekten çekinmemiştir. Ayrıca kendisi Tanrı’nın sağında oturuyorken göğün bulutları üzerinde yeryüzüne geleceğini ifade etmiştir.[335] “...Oysa bizim vatanımız göklerdedir. Oradan kurtarıcıyı, Rab İsa Mesih’i bekliyoruz. O her şeyi kendine bağlı kılmaya yeten gücünün etkinliğiyle zavallı bedenlerimizi değiştirip kendi yüce bedenine benzer hale getirecektir.”[336] Selaniklilere mektup yazan Pavlus, Silvanus ve Timoteos Selanik kilisesindeki kardeşlerine şöyle yazmaktadırlar: Rabb’in kendisinin yani Mesih’in, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı’nın borazanıyla gökten ineceği bildirilmektedir. Önce Mesih’e ait ölülerin dirileceği, sonra Mesih’in tüm öğretilerini kabul edenlerin onlarla birlikte Rabb’i havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceği belirtilmektedir. Böylece sonsuza dek Rab’le birlikte olacağına inanılmakta, biribirlerini bu sözlerle teselli etmeleri istenmektedir.[337]

Pavlus talebesi Timoteos’a yazdığı mektupta Mesih’in dönüşüne ilişkin şu tavsiyelerde bulunmaktadır:

“Her şeye yaşam veren Tanrı’nın ve Pontus / Vali Pilatus önünde yüce inanca tanıklık etmiş olan Mesih İsa’nın huzurunda sana buyuruyorum: Rabbimiz İsa Mesih’in gelişine dek Tanrı buyruğunu lekesiz ve kusursuz olarak koru. Mübarek ve tek hükümdar, kralların kralı, Rablerin Rabb’i, ölümsüzlüğün tek sahibi, yaklaşılmaz ışıkta yaşayan, hiçbir insanın görmediği ve göremeyeceği Tanrı, Mesih’i belirlenen zamanda ortaya çıkaracaktır. Onur ve kudret sonsuza dek onun olsun! Amin.”[338] Yeni Ahid’de birçok yerde İsa’nın gelişi[339] ifade edilmiştir. Mesih’in dönüş misyonunun kurtuluş getirme merkezli olduğu İbraniler bölümünde şöyle anlatılmaktadır:

Mesih birçoklarının günahlarını yüklenmek için bir kez kurban edilmiştir. İkinci kez, günah yüklenmek için değil, kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir.[340]

“Baş çoban (İsa Mesih) göründüğü zaman yüceliğin solmaz tacına kavuşacaksınız.”[341] İkinci gelişinde Mesih’in apaçık görüleceği ve onun dönüşüne iman edenlerin Mesih’in kendisini temiz kılacağı gibi pak kılacağını yani kurtulacağını söylemektedir.[342]

Tanrı’nın egemenliği konusu hem Eski Ahid hem de Yeni Ahid’de oldukça önem arzeden konulardır. “Rab tahtını göklerde kurmuştur, O’nun krallığı heryeri kapsar”[343] cümlesi bu görüşü destekler mahiyettedir. Hıristiyanlara göre Tanrı İsrailoğullarını kendisini açıklamak için bir araç olarak seçmiştir. Bunun ardından İsa’nın gelişiyle bu antlaşma “yeni” bir anlam kazanmıştır. Gelecekteki egemenlik ancak İsa’nın dönüşüyle mümkündür. Göklerin Tanrısı ebediyen harap olmayacak bir krallık kuracak[344] ve aynı kitabın başka bir yerinde ifade edildiği gibi[345] Mesih’in yeryüzüne gelişi ile birlikte muhteşem bir egemenlik başlayacaktır. Mesih İsa’nın ikinci gelişiyle ise egemenliğin anlamının yerine tam olarak oturduğuna tanık olunacaktır. “İsa bunları söyledikten sonra, onların gözleri önünde yukarı alındı. Bir bulut onu alıp gözlerinin önünden uzaklaştırdı. İsa giderken onlar gözlerini göğe dikmiş bakıyorlardı. Tam o sırada, beyaz giysiler içinde iki adam yanlarında belirdi. ‘Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz?’ diye sordular. “Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir.”[346] Yükseliş inancı, Hıristiyanlığın köşe taşlarından biridir. Ölüm yenilmiş, diriliş gerçekleşmiş ve herşey bunun da ötesine doğru yönlenmiştir. Yani, Tanrı’nın görkeminden dünyaya gelen söz, yine o görkeme ikinci kez gelene dek geri dönmüştür. Tanrı önceden belirttiği gibi,[347] yeryüzüne gönderdiği sözü[348] tekrar kendi isteğiyle göğe almıştır. Bu Tanrı’nın kurtuluş planının sondan bir önceki basamağıdır. Kurtuluş planında Tanrı’nın gerçekleştireceği son bir basamak kalıyordu ki bu da İsa Mesih’in ikinci dönüşüydü. İsa göğe alındığı gibi yeniden ikinci kez geri gelecektir. Bu plan Tanrı’nın insanlığın kurtuluşu için çok önceden yaptığı bir plandı. Bu plan Elçilerin İşleri’nde belirtilmektedir.[349]

Tanrı’nın kurtuluş planını özetlemek gerekirse; Mesih, Davud neslinden geliyordu.[350] Mesih, Tanrı’nın hizmetçisi olarak bizim için acı çekmiş ve ölmüştür.[351]

Yapıcıların reddettiği taş, köşe taşı olmuştu.[352] Tanrı onu ölümden diriltti.[353]

Ölüm onu tutamazdı ve Tanrı onu çürümeye bırakmayacaktı.[354] Tanrı onu sağ yanına yükseltti ve yargı günü için bekletmektedir.[355] Tekrar, ikinci kez gelecektir.[356]

Pavlus, Hıristiyanlığı yaymak için yaptığı yolculuğunu yeniden Kudüs’e çevirir ve sonunda tutuklanır.[357] Elçilerin İşleri 23. bölümde Pavlus yahudi yüksek kurulunun önüne çıkarılır. Önceden katı bir yahudi olan ve yahudiliği çok iyi bilen Pavlus kendine stratejik bir politika çizmiş ve bu politika üzerinden hareket ederek kendini savunmuştur. Şöyle ki: “Oradakilerden bir bölümünün Saduki, öbürlerinin de Ferisi mezhebinden olduğunu anlayan Pavlus, yüksek kurula şöyle seslendi: ‘Kardeşler, ben özbeöz Ferisiyim. Ölülerin dirileceği umudunu beslediğim için yargılanmaktayım.’ ” Pavlus’un bu sözü üzerine Ferisilerle Sadukiler çekişmeye başladılar, kurul ikiye bölündü. Sadukiler, ölümden diriliş, melek ve ruh yoktur demelerine karşın Ferisiler bunların hepsine inanırlar. Pavlus bu girişimiyle İsa’nın ölüler diyarından dirilerek ikinci kez yeryüzüne döneceğini beklediği İsa’nın mesih oluşuna işaret etmek istemekteydi. Keskin zekasını bir kere daha gösteren Pavlus metod olarak da Ferisileri ölüm sonrası hayata inanmalarını kendine referans yapmayı başarabilmiştir. Nitekim bu olayın hemen sonrasında Ferisiler Pavlus’u kendi inançlarının bir gereği olarak savunmuşlardır.[358] Zaten birçok Elçi de diriliş konusunda vaaz verdikleri için tutuklanmışlardı.[359]

Bu pasaj aynı zamanda ilk hıristiyanların İsa’nın dönüşünü beklediklerini ispat eden güçlü bir delil olarak karşımızdadır. Bu, en azından hıristiyanlara göre böyledir. Daha sonra Pavlus izlediği bu akıllıca taktiğiyle yahudi yüksek kurulundan kurtulmayı başarmıştır.[360]

“Vahiy kitabında; Mesih’e bakış 1000 yıllık Mesih dönemini ve azizlerin yeniden dirilmesini, (Vahiy, 20:2-5) şeytanın son saldırısını, (Vahiy, 20:7-10) toplu diriliş, hesaba çekilme ve kıyamet zamanıyla (the age to come) birleştirilerek anlatılmıştır. Bu haliyle tamamiyle yahudi vahyine benzemekte ve temel İsa Mesih akidesinin gelişiminden uzak bir noktada durmaktadır. Çizmiş olduğu Mesih portresi bu biçime uygundur. O; Yahuda soyundan olan aslan, Davud’un kökü ve zürriyeti (Vahiy, 5:5; 22:16) ve parlak sabah yıldızıdır (22:16) ama o aynı zamanda insanoğlu, ölülerden ilk doğan, bulutlarla gelendir ve tamamen doğaüstüdür (Vahiy, 1:5-7; 13-16; 14:14). Burada ilk olarak Yusuf’un oğlu türünde bir Mesihle karşılaşıyoruz. Çünkü burada İsa savaşçı Mesih olarak sunulmaktadır (Vahiy, 6:16; 19:11) ve Zekeriya’da geçen kehanetler ona uygun düşmektedir (Matta, 24:30). Ancak o savaşta ölmez çünkü zaten ölmüş ve yeniden canlanmıştır. Onu doğuran kadın (Vahiy, 12:1-15) gerçek ve kutsanmış bir İsraillidir. Mesih yahudi geleneğinde olduğu gibi bir boğa değil insanları çok seven ve onları günahlarından kendi kanıyla arındıran (Vahiy, 1:6) boğazlanmış bir kuzudur (Vahiy, 5:6). Diğer hususlarda çizilen resim hıristiyanlaştırılmıştır. Güvenilir tanık (Vahiy, 1:5) olarak Hıristiyanlık için şehit olanlara bir örnek teşkil etmektedir. O “Tanrı’nın sözü” adıyla anılır ancak burada muhtemelen “söz”, bir peygambere ait olabilecek kahince sözler (Vahiy, 1:16) manasında kullanılmaktadır. Yeni Kudüs ona eş olacak gelindir (Vahiy, 21:9-10) ve kuzunun evlilik yemeği bir düğün şöleni olarak anlatılmıştır (Vahiy, 19:9). Bu yemekle bir ihtimal efharistik (eucharistic / kiliselerde düzenli olarak yapılan ekmek - şarap ayini) törenlerle bilinçli bir bağlantı kurulmuştur (Vahiy, 3:20).

Petrus’un 1. Mektubu da işkence zamanında yazılmış olmasına rağmen kuzunun yumuşaklığından ve intikam hissinin yokluğundan bahseder (1. Petrus, 1:19; 2:21-24). Bu bölümdeki yeni fikir Mesih’in Cehenneme inerek oradakilere hayat getirmesidir. (1. Petrus, 3:18-22, 4:6).”[361]

Diriler ile ölülerin yargılanması ise şöyledir: Kurtuluş salt Tanrı’dır. Salt Tanrı günahları bağışlar, ruha ve vücuda yaşam verir. Ama İsa herkesin kurtarıcısıdır. O, kişisel olarak günahları affeder. O insanlara acır ve kendi yetkisi ile affeder.[362] Tanrı, tüm varlıkların yargıcıdır[363] ama tanrısal yargılama İsa’ya aittir. Tüm uluslar insanoğlunun önünde toplanacaklardır.[364]

Kilisenin kesin imanına ve sürekli öğretimine göre, kıyamet gününde tüm insanlar kendi bedenleriyle Mesih İsa’nın mahkemesinde hazır bulunacaklar ve yaptıkları işlerin hesabını vereceklerdir. Çünkü o, yeni Adem’dir. O, kendisi için değil, bizim başımız olarak dirilmiştir. Mesih İsa’nın ölüler arasından dirilişi, bizim dirilişimiz için örnek oluşturmaktadır. Diriliş, Mesih İsa’ya inananlar topluluğunun kesin mutluluğunun başlangıcı ve gerçekten kaynağı olacaktır. Genel yargılama, sadece insanların ölümden sonraki kişisel yargılamalarından oluşmayacaktır. Çünkü bu son yargılama, iyiler ve kötüler hakkında verilen adil hükümden öte olacaktır. Tanrı’nın yargılaması sonucu göklerdeki topluluk, Tanrı’nın ülkesi gerçekleşecektir. O, yargılayarak herşeyi tamamlayacaktır. İnsanlar İsa Mesih ile olan ilişkilerine göre yargılanacaklardır. Salt kesin imanın ışığında onu tanıyanlar değil, tüm insanlar anlaşılması güç ama gerçek yollardan bu yaşamda onun kurtarıcı gücünden etkilenmişlerdir. Son yargılamada her insan, aramızda Mesih İsa’nın göstermiş olduğu sevgiye göre yargılanacaktır.[365]

Yargılayan Tanrı’dır. Kutsal üçlü birliğin üç kişisi tüm insanların son yargılamasına katılacaklardır. Kişilerden herbiri, kurtuluştaki etkinliklerine uygun bir biçimde hazır bulunacaktır. Kelâmın vücut bulmasıyla Mesih İsa, insanları yargılayacak

büyük bir yargıç olacaktır. Mesih İsa’nın bir kurtarıcı olarak etkinlikleri, bu onurlu eylemle zirve noktasına erişecektir. O, bu eylemle bir kurtarıcı olarak etkinliklerini tamamlamış olacaktır. Çünkü böylece herkesin bir olması, herkesin son ülkede toplanması yolunda, babasının dileğini yerine getirecektir. İmansızları kesin ve belirgin bir şekilde saptayacaktır. İman sahiplerine de mükâfatlarını verecektir. Mesih İsa’nın merkezde oluşu ve Rab niteliği, yargı anında görkemli bir şekilde belli olacaktır. İşte o zaman ebedî yaşamın olgunluğunda bir hayat sürülecektir. Yaratılmış olmanın sebebi tahakkuk etmiş olacaktır.[366] Ebedî yaşama girmeye hak kazananlar, her türlü nimetten yararlanacaklardır ama Tanrı’nın kendisine sahip olmak, onların en büyük sevinci olacaktır. Gurbet olduğu kabul edilen devre (dünya hayatı)[367] sona ermiş olacak ve İsa Mesih’e inananlar sonsuz yaşama girmiş olacaklardır.[368]

Hıristiyanlık’ta yargı yetkisi kimi zaman Tanrı’ya kimi zaman İsa’ya ait gözükmektedir. Bununla birlikte yargı konusunda en yetkili otoritenin kim olduğu çok açık ve net gözükmemektedir.

İncillerde seksenden fazla yerde “insanoğlu” tabiri geçmektedir. Hıristiyanlar, “insanoğlunun” son günün büyük bunalımından önce gökyüzünden geleceğine ve yine bu gelişten sonra Tanrı’nın ona yargılama yetkisi vereceğine inanmaktadırlar.

İsa’nın Davud’un şehri olan Beytlehem’de doğmuş olması ilk hıristiyanlar için beklenen Mesih olduğuna bir işaret olarak telakki edilmiştir. İsa, hayatı boyunca kendisi için “Mesih” ünvanını kullanmış olmasa da, çarmıha gerilip, mezardan dirilişinden sonra ilk hıristiyanlar İsa’yı beklenen ve vaadedilen Mesih olarak kabul etmişler ve bu sebepten ötürü de İncil yazarları İsa’yı çoğu zaman “İsa-Mesih” olarak adlandırmışlardır.[369]

Aşağıdaki Yeni Ahid pasajları İsa’nın dönüşünü içeren en açık pasajlardandır:

“Sözlerimi işitip de onlara uymayanı ben yargılamam. Çünkü ben yargılamaya değil, dünyayı kurtarmaya geldim.”[370]

“İnsanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince, görkemli tahtına oturacak. Ulusların hepsi onun önünde toplanacak, o da koyunları keçilerden ayıran bir çoban gibi, insanları birbirinden ayıracak. Koyunları sağına, keçileri soluna alacak. O zaman sağındaki kişilere, ‘Sizler, Babam’ın kutsadıkları, gelin!’ diyecek. ‘Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın! Çünkü acıkmıştım, bana yiyecek verdiniz; susamıştım, bana içecek verdiniz; yabancıydım, beni içeri aldınız; çıplaktım, beni giydirdiniz; hastaydım, benimle ilgilendiniz; zindandaydım, yanıma geldiniz’. O vakit doğru kişiler ona şu karşılığı verecek: ‘Ya Rab, seni ne zaman aç görüp doyurduk, susuz görüp su verdik? Ne zaman seni yabancı görüp içeri aldık, ya da çıplak görüp giydirdik? Seni ne zaman hasta ya da zindanda görüp yanına geldik?’ Kral da onları şöyle yanıtlayacak: ‘Size doğrusunu söyleyeyim, bu en basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı, benim için yapmış oldunuz.’ Sonra solundakilere şöyle diyecek: Ey lanetliler, çekilin önümden! İblis’le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin! Çünkü acıkmıştım, bana yiyecek vermediniz; susamıştım, bana içecek vermediniz; yabancıydım, beni içeri almadınız; çıplaktım, beni giydirmediniz; zindandaydım, benimle ilgilenmediniz.’ O vakit onlar da şöyle karşılık ‘ verecekler: ‘Ya Rab, seni ne zaman aç, susuz, yabancı, çıplak, hasta ya da zindanda gördük de yardım etmedik?’ Kral onlara şu yanıtı verecek: ‘Size doğrusunu söyleyeyim, mademki bu en basit kardeşlerimden biri için bunu yapmadınız, benim için de yapmamış oldunuz.’ Bunlar sonsuz azaba, doğrular ise sonsuz yaşama gidecekler.”[371]

“Tanrı, geçmiş dönemlerin bilgisizliğini görmezlikten geldi, ama şimdi her yerde herkesin tövbe etmesini buyuruyor. Çünkü dünyayı, atadığı kişi aracılığıyla adaletle yargılayacağı günü saptamıştır. Bu kişiyi ölümden diriltmekle bunun güvencesini herkese vermiştir.”[372]

Tanrı dünyanın yargıcıdır. Ancak Tanrı bu yetkisini ikinci dönüşünde kullanacak olan İsa’ya vermiştir. Pavlus’a göre bu yargının dört temel özelliği mevcuttur.

1. Tüm evreni içerecektir.

2. Adil bir yargılama olacaktır.

3. Belirgin bir yargılama olacaktır.

4. Rab İsa Mesih, Tanrı tarafından yargıç olarak atanmıştır.[373]

Dördüncü maddedeki yetkiye sahip olmanın en büyük kanıtı, İsa’nın ölümden dirilmiş olmasıdır.[374] Bu evrensel olacak yargıya onu kabul etmeyen Yahudiler de dahil olacaktır. Ancak bununla birlikte çarmıhta kendini “tüm insanlık” için feda eden İsa’nın yargısına, onu çarmıha gerdiren Yahudilerin de dahil olup olmadığına ilişkin sorunun tutarlı bir cevabı hâlâ hıristiyanlardan beklenmektedir.

Yeni Ahid’in son mektubu olan Vahiy kitabının 20. bölümünün 4. ve 6. cümleleri Mesih İsa’nın egemenliğinin 1000 (millenium) yıl süreceğini belirtmektedir.

“Bazı tahtlar ve bunlara oturanları gördüm. Onlara yargılama yetkisi verilmişti. İsa’ya tanıklık ve Tanrı’nın sözü uğruna başı kesilenlerin canlarını gördüm. Bunlar, canavara ve heykeline tapmamış, alınlarına ve ellerine onun işaretini almamış olanlardı. Hepsi dirilip Mesihle birlikte bin yıl egemenlik sürdüler. İlk diriliş budur. Ölülerin geri kalanı bin yıl tamamlanmadan dirilmeyecektir. İlk dirilişe dahil olanlar mutlu ve kutsaldır. İkinci ölümün bunların üzerinde yetkisi yoktur. Onlar Tanrı’nın ve Mesih’in kahinleri olacak, onunla birlikte bin yıllık egemenlik sürecekler.”[375]

Hıristiyanlığa göre göklerin egemenliği yeryüzünde Mesih tarafından kurulmuştur. Göklerin egemenliği Mesih’in varlığı, sözleri ve işleriyle insanların gözünde belirmeye başlamıştır. Hıristiyan inançlarına göre yaşarken gerek iyi gerek kötü, yapılan herşeyin karşılığını almak için Mesih’in yargı kürsüsü önüne çıkılacaktır.

“...Tanrı’nın yargı kürsüsü önüne hepimiz çıkacağız. Yazılmış olduğu gibi: “Rab şöyle diyor: ‘Varlığım hakkı için her diz önümde çökecek, her dil Tanrı olduğumu açıkça söyleyecek’.” Böylece her birimiz kendi adına Tanrı’ya hesap verecektir.”[376]

Kilise “binyılcılık” adıyla geleneksel olan egemenlik fikrinin çarpıtılmasına karşı olmuş ve özellikle esası sapkın olan siyasî, laikleştirilmiş bir mesihçiliği de reddetmiştir.[377] Bu ifadeler yahudiliğin fazlaca politize olmuş mesih inancına bir eleştiri niteliğindedir. Tanrı’nın kötülük başkaldırısına karşı zaferi, geçici olan bu dünyanın[378] kozmik son yıkımından sonra son yargılama ile kazanılacaktır.

“Yeniden dirilişin doğaüstü karakterini gözönünde bulundurmamak ve doğal bir şekilde açıklamaya çalışmak kutsal kitapları yorumlarken yapılacak büyük bir hatadır. Buna eşdeğer bir hata ise yeniden dirilişi İsa’nın bedeninin mezardan çıkarılıp, hayat verilip, sonra da doğaüstü güçlerle donatılması yoluyla yeniden canlandırılması olarak algılamaktır. Pavlus, mesih ölümden dirilmiş olup, artık ölmeyecektir, ölüm artık onun üzerinde egemenlik kuramayacaktır (Romalılar, 6/9) demektedir. Dolayısıyla ‘bir kimse Mesih’te ise yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, herşey yeni olmuştur’ (2. Korintliler, 5/17). Bu müjdenin önemli olan noktası ölümden dirilme olayıyla ortaya çıkan mesihteki yeni varlıktır.”[379]

Sonuç olarak Yeni Ahid metinleri incelendiğinde İnciller’de İsa’nın mesih oluşu çoğu zaman kendisi tarafından açıkça ifade edilmemektedir. Kimi hıristiyanlarca İsa’nın bu ünvanı çok az kullanma tavrı onu dileyenlerde bu kelimenin siyasî manalar çağrıştıracak olmasının kendi aleyhine doğuracağı sonuçlar sebebiyledir. Ancak bununla birlikte İsa bu anlamda gelen sorulara da olumlu cevaplar vermekten çekinmemiştir. İsa dönüşüne ilişkin anlatımlarda ise daha açık ifadeler kullanmaktadır. Yeni Ahid’in mektuplar bölümünde ise İsa’nın ulûhiyeti, mesih oluşu ve dönüşü İncillerdeki anlatımlardan çok daha fazla netlik arzetmektedir. Özellikle İsa’nın rab oluşu neredeyse tamamen Pavlus’un mektuplarına dayanmaktadır.

İsa’nın bir çok niteliği Yeni Ahid’in konusunu oluşturmaktadır. Onun; Tanrı’nın oğlu, kral, kurtarıcı, Davud’un soyundan oluşu gibi özellikleri zaman zaman İnciller’e zaman zaman da mektuplara dayanmaktadır.

İsa’nın kurtarıcı bir mesih olarak yeryüzüne tekrar dönüşünü içeren en yoğun kitap, Yeni Ahid’in son bölümünü oluşturan Vahiy kitabıdır. Bu bölümde İsa’nın gökyüzünden nasıl ineceği, indiği sırada neler olacağı ve indiğinde neler yapacağı efsanevî ve mitolojik bir içerikle anlatılmaktadır. Armagedon adındaki büyük savaşta kötüler ve iyiler savaşacak ve sonunda iyiler yenecektir. Kötülerin lideri Şeytan, iyilerin lideri Mesih İsa olacaktır. Cennet, Kudüs’ün yeryüzüne inmesiyle oluşacak, cehennem ise tüm kötülerin içine atılıp yakılarak yok edilmesiyle son bulacaktır. Ateşte yanarak ebediyen yok olmaktan tek kurtuluş ise İsa Mesih’e ve çarmıhına imandır.

Yeni Ahid’i incelediğimizde mesih kavramının Eski Ahid’in aksine sadece İsa için kullanıldığını görürüz. İsa için en çok kullanılan kavram ise mesihtir. İsa’yı mesih olarak kabul eden Yeni Ahid’e göre onun dönüşü de kesindir. Ancak hıristiyanların kendi kutsal kitaplarının başına Eski Ahid’i koymaları ve her iki kitabı da kendi kitapları kabul etmeleri bu kavramın incelenmesini oldukça güç bir hale getirmektedir.


댓글


bottom of page