top of page
Rıdvan Demir

GENÇLİK, DİN VE DEĞERLER




ARAŞTIRMA ÖZETİ

13-20 EKİM 2010


GENİŞ ÖZET I - II

I., II., III. BÖLÜMLER


GENÇLERİN DİNE BAKIŞI:

KARŞILAŞTIRMALI TÜRKİYE ve AVRUPA

ARAŞTIRMASI


(Değerli Hocamız, Prof. Dr. Recep Kaymakcan’ın Türkiye’yi temsilen katıldığı, 10 Avrupa ülkesi Din Eğitimi profesörünün Avrupa gençleri üzerinde araştırma yaptığı çalışmanın geniş bir özetidir.


Araştırma heyeti tarafından araştırmaya renk katması amacı ile İSRAİL’de 11. ülke olarak çalışmaya dahil edilmiştir. )


13 EKİM 2010


GENÇLİK, DİN VE DEĞERLER

PROF. DR. RECEP KAYMAKCAN

RIDVAN DEMİR


GENİŞ ÖZET - I

I. ve II. BÖLÜMLER


GENÇLERİN DİNE BAKIŞI:

KARŞILAŞTIRMALI TÜRKİYE ve AVRUPA

ARAŞTIRMASI



GİRİŞ


Gençler, 1960 sonrası ilgi alanı olmaya başlamış ve dünyanın gözü bu kesimin üzerine yönelmiştir. 1985 yılı UNESCO tarafından Dünya Gençlik Yılı olarak ilan edilmiştir.


Gençlik döneminin hangi yaşlar arasını kapsayacağı konusunda literatürde bir birlik mevcut değildir. 12-25 yaşları arasının gençlik dönemi olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir. Genellikle 12-15 yaşlar arası ergenlik gelişmesini içeren ilk gençlik dönemi, 15-21 yaş arası esas gençlik dönemi, 21-25 yaşları arası ise uzamış gençlik dönemi olarak bilinmektedir.


Birleşmiş Milletler tarafından genç, “15-25 yaşları arasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan ve ayrı bir konutu bulunmayan kişi” olarak tanımlanmaktadır. Aslında gençlik, yalnızca biyolojik bir kategori olmayıp psikolojik ve sosyolojik bir kavramdır. Günümüzde ise gerçek hayata hazırlanma ve eğitim süresinin uzaması gibi sebeplerle gençlik çağı da bu değişime bağlı olarak uzayabilmektedir.


Bu kitapta ampirik / deneye dayalı verileri sunulan, Türkiye dahil olmak üzere dokuz Avrupa Ülkesi ve İsrail’in katıldığı “Gençlerin Hayata Bakışları ve Dini Yönelimleri” başlıklı araştırmaya konu olan gençlik, liseli öğrencilerdir. Lise genelde 15-18 yaş grubunu kapsamaktadır. Anketin 2005 yılında yapıldığı düşünülecek olursa gençlerin 1980’li yılların sonunda doğdukları anlaşılacaktır.


Dünyada gençlerin dini yaşantı ve davranışlarını bilimsel yöntemlerle anlamaya yönelik ilk çalışmalar ABD’de bazı bilim adamları tarafından yapılmış olup 20. yüzyılın başlarına kadar gerilemektedir.


Araştırma bir giriş, üç ana bölüm ve bir sonuç olmak üzere beş bölümden oluşmaktadır. İlk olarak Türkiye’de lise çağındaki gençlerin dini yönelimleri mikro, meso ve makro düzeyde incelenmiştir. Mikro seviye bireyin merkezde olduğu ve onun dindarlık ve dini pratiklerine yöneliktir. Kitabın birinci bölümünde mikro seviyede gençlerin dini tutumlarını belirlemek için onların dini inanç, pratik, ritüel ve dini dünya görüşleriyle ilgili verilere yer verilmiştir. Kitabın ikinci bölümünde, meso seviye fertle toplum arasında bağ kuran dini kurumlar incelenmiş, bu çerçevede gençlerin okullarda din eğitimi ile ilgili düşünceleri mercek altına alınmıştır. Üçüncü bölümde ise makro düzeyde yani dinin toplum içerisindeki sosyal ve kültürel boyutu ve dinler arası ilişki incelenmeye çalışılmıştır. Makro düzeyle ilgili olarak dinler arası ilişki verileri analiz edilmiştir. Her üç düzeyde de Türkiye verileri esas alınarak farklı değişkenlere göre yorumlanmıştır. Daha sonra ise bu projeye katılan diğer dokuz ülke verileri ile karşılaştırmada yapılmıştır. Ayrıca kitapta, uluslararası proje kapsamında hazırlanan anketin bazı ölçek veya anket maddeleri veri olarak kullanılmıştır.


Hıristiyan ülkelerin ağırlıkta olduğu çalışmada kısmen ve zaman zaman çeviri sorunları yaşanmıştır. Örneğin vaftiz bizde kulağa ezan okuma ritüeli ile karşılanmaya çalışılmışsa da iki ritüelin iki din içerisindeki yeri ve önemi oldukça farklı olduğu kabul edilmelidir. 8 Hıristiyan Avrupa Ülkesi, 1 Müslüman ülke (Türkiye) ve bir de Yahudi bir ülke (İsrail) ankete konu olan ülkelerdir.


Şu ana kadar proje ekibi tarafından katılımcı ülkelerin sonuçlarını ve değerlendirmelerini içeren iki kitap İngilizce olarak yayınlanmıştır. İlk kitapta projeye sonradan katıldığı için Türkiye bölümü bulunmamaktadır. Üçüncü kitaba bölüm yazma çalışmaları da devam etmektedir.


Örneklem seçiminde üç ana kriter koyulmuştur. Bunlar; 15-18 yaş arası liseli öğrenciler, sadece başarılı gençler ve orta ölçekli nüfusa sahip şehirlerde yaşayan gençler üzerine anket yapılması olarak sıralanabilir. Türkiye’de anketin uygulandığı beş ilimiz Aydın, Erzurum, Kayseri, Sakarya ve Sivas’tır. Aydın ilinde yaşanan talihsizlik Türkiye’de anketsel / bilimsel çalışma yapmanın güçlüğünü bir kez daha gözler önüne sermiştir. Lise türü olarak ta tek tip lise türü üzerinde çalışmanın objektif bilim anlayışına aykırı olması ihtimali sebebi ile beş ayrı lise türü seçilmiştir. Bunlar; Fen Lisesi, Anadolu Lisesi, Anadolu İmam-Hatip Lisesi, Süper Lise ve Özel Liselerdir.



BİRİNCİ BÖLÜM

DİNDARLIK ve GENÇLİK


Eğitim Bilimlerinde dindarlığın tanımı ve nasıl ölçüleceği konusunda farklı görüşler mevcuttur. Birçok kez dindarlığı ölçmek amacıyla ölçekler geliştirilmiş ve ölçekten aldıkları puanlara göre dindarlıkla ilgili hükümlere ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu bölümde, mikro düzeyde yani ferdi düzeyde dindarlığa bakışla ilgili bazı sorulara liseli gençler tarafından verilen cevaplar ve onların değerlendirmeleri incelenmiştir. Şüphesiz bu bölümde ele alınanların dışında ferdi dindarlığın birçok yönü bulunmaktadır. Anketlerden elde edilen bulgularla, bir anlamda liseli gençlerin dini yönelimleri ortaya konulmaya çalışılmıştır.


Bu soru öbeğine verilen cevaplar % 95 üzeri ‘Allah’a inanıyorum, %80 üzeri kendimi dindar kabul ediyorum’ şeklindedir. Liseli öğrencilerin % 12.6’sı çoğunlukla beş vakit, % 41.7 si Cuma namazı için haftada bir, % 28.5 ise Kadir, Miraç vb. kutsal gecelerde ve % 2.4’ü de bayram namazı için camiye gittiklerini ifade etmektedir. Camiye hiç gitmediğini söyleyenler ise % 14.7’dir. Tablo, geçerli yüzdelere göre düzenlenmiştir. Bu soruya deneklerin % 21’i cevap vermemiştir. Bu oldukça yüksek bir orandır. Kapsamlı araştırma soruları arasında en çok cevapsız bırakılan sorunun camiye gitme sıklığıyla ilgili bu soru olduğu anlaşılmaktadır. Kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre anlamlı bir farklığın olması İslam’da kadının değil erkeğin camiye gitme gereği ile Türkiye’de kültürel olarak kadınların camiye gitme alışkanlıklarının az olmasıyla açıklanabilir. Okul çeşitlerine göre camiye gitme konusunda İmam-Hatip Lisesi öğrencileri ile diğer okul öğrencileri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın olmaması da ilginçtir. Liseli Türk gençlerinin dua ve meditasyon konularındaki görüşlerine yer verilmektedir. “Kendi başınıza dua eder misiniz?” sorusuna gençlerin % 79.4 gibi yüksek bir oranda her gün yaptığı karşılığını verirken hiç bir zaman dua etmediğini söyleyenler neredeyse yok gibidir (% 0.4). Meditasyonla ilgili uygulamalara gelindiği zaman radikal bir tarzda meditasyona karşı bir tutum sergilendiği ve % 98.3 gibi deneklerin neredeyse tamamına yakınının “Meditasyon yapar mısın?” sorusuna hiç bir zaman yapmadığı cevabını vermektedir.


Liseli gençler, dinin mikro, yani ferdi boyutunu oluşturan ve insan hayatında doğum, evlenme ve ölüm gibi önemli safhalarına ilişkin dini merasimlerin önemli olduğuna inanmaktadır. Önemli olduğuna inanma konusunda ülkelere göre farklılık olsa da dindarlık düzeyi diğer kriterlere göre fazla olan Polonya, Türkiye, İsrail vb. gibi ülke gençlerinin dini ritüelleri önemli bulma düzeyleri diğer ülkelere göre daha yüksektir. Ancak diğer verilere göre İsveç, Finlandiya, İngiltere gibi mikro, meso ve makro boyutta seküler ve çoğulcu düşünceye daha yatkın olan ülke gençlerinin bu ritüellerin önemli bulma oranları diğerlerine göre daha yüksektir. Kendini inanan biri kabul etme; dua etme, kiliseye gitme vb. hepsinden daha önemli bulunmaktadır. Bu üç ritüel arasında da bir yakınının cenazesine gitme ritüeli en önemli kabul edilmektedir.


Dini dünya görüşüne yönelik soru grubunda Türk gençlerinin en çok onayladıkları dünya görüşünün 4.56 ortalama ile İslami dünya görüşüdür. Bu onayın oldukça yüksek düzeyde olduğu söylenebilir. Standart sapmanın da düşük olduğu göz önüne alınırsa bu konuda öğrenciler arasında ciddi farklılıkların olmadığı da

göze çarpmaktadır. Aslında yukarıda da açıklandığı gibi İslami dünya görüşünü belirlemek için oluşturulan sorular Allah anlayışı ile ilgilidir. Diğer bir ifade ile Allah kavramıyla bağlantılı olup İslamiyet ile ilgili ibadet, uygulama vb. boyutları kapsamamaktadır. Bu da toplumda zaten anlaşmazlığın olmadığı Ortodoks bir Allah inancının bir başka ifade ile Kur’an’ın Allah tasavvuru ile paralel bir inancın gençler arasında da kabul gördüğünü onaylamaktadır.


Sonuçta, Türk lise öğrencilerinin Tanrı, Tanrı - insan ilişkisi ve hayata anlam verme felsefesi esas alınarak hazırlanan 13 dünya görüşünde olumludan olumsuza doğru genel anlamda hiyerarşik sayılabilecek bir algılama içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu ise; öncelikle İslam dini içerikli dini dünya görüşü ilk sırada yer alırken onu genel dini dünya görüşleri (hümanizm, panteizm vb) takip etmektedir. Daha sonra kararsız grupta ise ancak olumsuz olarak değerlendirilebilecek seküler karakterli pragmatizm / faydacılık, natüralizm gibi dünya görüşleri gelmektedir. Din karşıtı dünya görüşleri olan ateizm ve dinsel eleştiricilik ise son sıralarda yer alarak en olumsuz görülen dünya görüşleri olmaktadır. Ayrıca ölçekteki şekliyle büyük oranda çoğulculuğun Tanrı tasavvurunu yansıtan evrenselcilikte dini dünya görüşüne verilen destek ise 3.00’tür. Bu ise bir anlamda tüm dinlerin aynı Tanrı’dan bahsedip farklı isimler verildiği fikrine liseli gençlerin pek katılmadığını göstermektedir.


10 ülkenin gençleri arasında dini dünya görüşünü birinci sırada onaylayan ülkelerin Türkiye, Polonya ve İsrail olduğu görülmektedir. Dini dünya görüşünü ölçmeye yönelik tablo 1.5’deki sorulardan da anlaşılacağı gibi bu dini dünya görüşü İslamiyet, Yahudilik ve Hıristiyan inancına bağlı olarak şekillenen dini dünya görüşüdür. Araştırmaya katılan Almanya, Hollanda, İngiltere, Hırvatistan, İrlanda, Finlandiya ve İsveç’li öğrencilerin ilk sırada benimsedikleri dünya görüşü pragmatizmdir. Pragmatizm ise seküler bir dünya görüşüdür. Çoğulcu bir dünya görüşü olan pragmatizm hayata insanın anlam verdiğini ve herkesin kendi hayatına anlam vermesi gerektiğini söylemektedir. Pragmatik dünya görüşünü benimseyen 7 ülkeden liseli gençlerin en olumsuz baktıkları dünya görüşü ise nihilizm’dir (hiççiliktir). Hayatın herhangi bir anlamı olamayacağını, evrenin ve hayatın anlamsız olduğunu öne süren bir dünya görüşüdür.


Tablo 1.8’e göre Avrupalı gençlerin genel anlamda ateizm, nihilizm ve dini eleştiricilik gibi din karşıtı dünya görüşlerine olumsuz baktığı görülmektedir. Ülkelere göre gençlerin din karşıtı dünya görüşlerine olumsuz bakma sevileri arasında farklılık bulunmaktadır. Gençlerin insan hayatında Tanrı’yı dışlayan ateizm, dini eleştirelcilik ve nihilizm gibi din karşıtı dünya görüşlerini onaylamadıkları görülmektedir. Dini dünya görüşüne ilk sırada olumlu bakan Polonya, Türkiye ve İsrail’den öğrencilerin din karşıtı dünya görüşlerine diğer ülkelere göre daha olumsuz baktığı ortalama değerlerden anlaşılmaktadır. Aktif din karşıtlığı içeren din karşıtı olan ateizmi 10 ülke gençlerinin tamamı olumsuz bakmıştır. Dini ve din karşıtı dünya görüşlerinin ülkelere göre karşılaştırıldığında Türk gençlerinin İslam dinine bağlı dünya görüşünü ilk sırada onaylamakla kalmayıp diğer ülke gençleri arasında da en önde olduğu anlaşılmaktadır. Aynı şekilde din karşıtı dünya görüşleri onaylamama konusunda da ilk sırada Türk gençlerinin olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca bu veriler Türkiye’deki liseli gençlerin dini dünya görüşleri konusunda Batı Avrupa ülkelerinden daha çok Polonya ve İsrail ile yakın bir yaklaşım içerisinde olduğuna işaret etmektedir. Bu dünya görüşleri bağlamında sorulardan anlaşıldığına göre Türk gençlerinde Tanrı tasavvurunun İslam din anlayışına göre büyük ölçüde şekillendiği görülmektedir. Yedi ülke tarafından en çok kabul gören seküler dünya görüşü olan pragmatizmin Türk gençleri tarafından 7. sırada ve olumsuz olarak bakılması (ortalama 2.90) ise ilginç sonuçlardan biri olarak değerlendirilebilir.


Sonuç


Birinci bölümde, ampirik / deneye dayalı bulgular ışığında liseli gençlerin mikro seviyede dindarlıkları ortaya konulmaya çalışılmıştır. İlk olarak, dinin inanç boyutu ile ilgili verilerden sonra dini pratikler ve dini ritüellerle ilgili sonuçlar Türkiye merkeze alınarak karşılaştırmalı bir şekilde değerlendirmeye çalışılmıştır. Daha sonra gençlerin dini dünya görüşleri ve alternatifleri konusundaki düşünceleri değerlendirmiştir. Bu bölümde mikro seviyede dine bakışla ilgili ulaşılan önemli sonuçlar şu şekildedir:


Ana hatları ile dine mikro açıdan bakışın neredeyse bütün boyutlarında Türkiye, Polonya ve İsrail’den gençlerin benzer şekilde dine karşı yüksek düzeyde bir tutum içerisinde olduğu görülmektedir. Dindarlığın bazı boyutlarında bu 3 ülkeye İrlanda ve Hırvatistan da katılmaktadır. Batı Avrupa ülkeleri olarak adlandırabileceğimiz Almanya, İngiltere, Hollanda, Finlandiya, İsveç gibi ülke gençleri de mikro dindarlık açısından bir diğer kategoriyi oluşturmaktadır. Bu ülke gençleri dine karşı daha az olumlu bir tutum sergilemektedir. Diğer bir ifade ile sekülerleşmenin etkisi Türkiye, Polonya ve İsrail’den gençlerde daha az gözlenirken Finlandiya, Hollanda, İsveç gibi ülkelerde daha fazla gözlenmektedir. Dini ritüeller 10 ülkeden gençlerin arasında insan hayatının doğum, ölüm ve evlenme gibi önemli aşamalarıyla ilgili dini merasimlerin önemli olduğuna ortak inanmaktadırlar. Bu ritüeller arasında da ölen bir kişi için yapılacak dini tören ilk başta gelmektedir. Gençler tarafından dini ritüellerin bütün ülke gençlerince önemli olarak kabul edilmesi bu alanlarda sekülerleşmenin etkisinin daha düşük olduğunu göstermektedir. Gençlerin ferdi dindarlık açısından en az yerine getirdikleri aktivitenin ise ibadet konusu olduğu anlaşılmaktadır.


Araştırmaya katılan on ülkeden Polonya, Türkiye ve İsrail’den öğrencilerin en çok onayladıkları dünya görüşü ‘dini dünya görüşü’ olurken diğer yedi ülke gençleri tarafından seküler ‘pragmatik dünya görüşü’ ilk sırada benimsenmektedir. İlk üç sırada dini dünya görüşlerini onaylayan Türkiye, Polonya ve İsrail’den gençlerin simetrik bir şekilde en olumsuz baktıkları görüşlerinde din karşıtı ateizm, dini eleştirelcilik ve nihilizm gibi din karşıtı dünya görüşleri olduğu görülmektedir. Ateizme on ülke gençlerinin tamamı olumsuz bakarken, en negatif bakış Türk gençlerinden gelmektedir. Dini ve din karşıtı dünya görüşlerinin ülkelere göre karşılaştırıldığında Türk gençlerinin İslam dinine bağlı dünya görüşünü ilk sırada onaylamakla kalmayıp diğer ülke gençleri arasında da en önde olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Türkiye’den liseli öğrencilerin inanç, dua, dini ritüeller açısından en ön sırada olduğu ve dindarlık seviyelerinin yüksek olduğu görülmektedir. Türk gençlerinin en fazla kabul etmedikleri dini pratiğin seküler maneviyat olarak ta adlandırılan meditasyon olduğu ankete verilen cevaplardan anlaşılmıştır.




2. BÖLÜM

DİN EĞİTİMİ ve GENÇLİK


Dinin fert ve toplum hayatındaki rolü tüm dünyada tartışılmaktadır. Dinin önemi ve rolünün ne olduğu ve olması gerektiği üzerine yorumlar yapılmış ve teoriler geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu teorilerden en tanınanı ve uzun süre sosyal bilimlerde etkinliğini sürdüreni “sekülerleşme” tezidir. Bu anlayış, modern dünyada dinin etkisinin gittikçe azalmasını ifade etmektedir. Sekülerleşme tezlerinin iddia ettiği gibi dinin etkinliğinin bazı coğrafyalarda azaldığı değil arttığı da iddia edilmektedir.


Meso seviyede dini açıdan fert ile toplum arasında köprü kurmadaki kurumsal araçlardan biri de okullardaki din eğitimidir. Özellikle gençler için okullardaki din eğitimi dindarlık ve dinle ilgili anlayış geliştirmelerinde ayrı bir öneme sahiptir. Bu nedenle okullarda din eğitimi anlayış ve modellerinin oluşması toplumdaki gelişmelerden ve özellikle de din algılamalarından bağımsız değildir. Bu bölümde Türkiye merkezli olarak okullarda din eğitimin en önemli paydaşlarından biri olan liseli gençlerin geleneksel ve modern şeklinde ifade edilebilecek din eğitimi yaklaşımları hakkındaki tutumlarının ne olduğu ampirik veriler ışığında incelenmiştir. Türkiye verilerinin cinsiyet ve okul türü değişkenine göre değerlendirildikten sonra uluslararası projeye katılan diğer dokuz ülke sonuçlarıyla karşılaştırılarak bir değerlendirme yapılmıştır. Verilerle ilgili değerlendirmelerde bulunmadan önce dünyada okullarda din eğitimi modelleri hakkında bilgiler sunulmuştur.


Avrupa’da Din Eğitimi ve gelişimi incelendiğinde 19. yüzyılın sonlarına doğru ve 20. yüzyılda dini kurumların hukuk, politika vb. kurumlar üzerindeki etkisi azaldığı gibi en önemli etkinlik alanlarından biri olan eğitimde etkinliğini yitirmeye başlamıştır. Bu süreçte beş temel sebep ile din eğitimi çıkmaza girmiştir. Türkiye dâhil olmak üzere Avrupa ülkelerinde herkes için zorunlu eğitimin uygulanmaya başlaması Sekülerizm’in artışı, Pozitivist felsefenin etkisi, komünist ideolojinin önce Sovyetler Birliğinde daha sonra da ikinci dünya savaşı sonrası Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda etkin olmasıyla din dersleri okul programlarından çıkarılmış hatta bazı ülkelerde din karşıtı “Bilimsel Ateizm” dersleri okutulmaya başlanmıştır. Bununla birlikte din dersleri Avrupa’da değişik isimler ile varlığını sürdürmüştür.


Avrupa’daki Hıristiyan kiliseler, okullarda din dersi programlarının belirlenmesinde ve verilmesinde birincil derecede etkin olmuştur. Katesizm (Katolik) ve kutsal kitap merkezli (Protestan) Hıristiyanlık öğretimi temel din eğitimi yaklaşımı olmuştur. Sovyet Rusya’nın dağılışının ardından 1990’lı yıllardan itibaren dünyada okullarda din eğitimine atfedilen önem ve geçmişe göre okullarda din eğitimine yer veren ülkelerin sayısında gittikçe artış gözlenmiştir. UNESCO’nun yaptığı araştırmaya cevap veren 142 ülkenin 72’sinde okullarda din dersi bulunmaktadır. Örneğin, Avrupa’da Fransa, Makedonya ve Arnavutluk hariç diğer ülkelerde bir tarzda okullarda din dersi bulunmaktadır. UNESCO tarafından yapılan araştırmaya göre okullarda din dersine yer veren ülkelerin tamamına yakının Müslüman veya Hıristiyan nüfusa sahip ülkeler olması oldukça dikkat çekicidir. Budizm, Hinduizm, Şintoizm gibi dinlere mensup olanların oluşturduğu ülkelerdeki okullarda ise doğrudan din dersine yer verilmediği görülmektedir. Bu başlı başına araştırılmaya değer bir konudur. Dördüncü World Data on Education verilerine göre son yıllarda okul programları içerisinde din derslerine ayrılan sürede bir artış gözlenmektedir. İlk 9 yıla ilişkin verilere göre Türkiye alt sıralardadır.


Okullarda din eğitimi modelleri bağlamında devlet okullarında din derslerinin yer alma modelleri ortaya konulan kritere göre değişiklik göstermektedir. Ancak çoğunlukla Batılı ülkelerin din eğitimi literatüründeki bazı tasniflerin farklı kültürlere uygulanmasında zorluklar yaşanmaktadır. Örneğin, Türkiye’de din dersleri tam olarak confessional veya non-confessional şeklinde tanımlamak mümkün değildir. Çünkü bu son yıllarda yapılan değişiklikten önce bile tam anlamıyla confessional bir din dersi modeli olarak adlandırmak

oldukça zordur. Yine de Türkiye son değişikliklerden sonra non-confessional modele biraz daha aykındır.


1. (i) Confessional, (ii) non-confessional

2 (i) Dini öğrenme, (ii) din hakkında öğrenme, (iii) dinden öğrenme

3 (i) Teokratik model, (ii) resmi ulusal din modeli, (iii) laik model

ve (iv) çok dinli model


Devlet okullarında confessional yaklaşımda din eğitimi verilmesi, birbirinden çok farklı iki şekilde gerçekleşmektedir.


a) Tek dinli model: Ülke nüfusunun büyük çoğunluğunun belirli bir din veya mezhebe bağlı olduğu yerlerde uygulanan bir modeldir. Tek dinli modelde tek bir din kabul edilir ve eğitim sistemine yansıtılır. Örneğin, İtalya’da devletin Vatikan ile yaptığı anlaşma gereği devlet okullarında yalnızca Katolik mezhebine yer verilmekte, diğer Hıristiyan mezhepleri ve farklı dinler dışlanmaktadır.


b) Paralel tek dinli/mezhepli model:Bu model, öğrencilerin sadece tek bir dini veya mezhebi (kendi din ve mezheplerini) öğrenmelerini esas alır. Bütün olarak okul sistemi ise pek çok dini ihtiva eder, fakat her bir öğrenci bunlardan sadece birini alır. Örneğin, Almanya bu modele en iyi örnektir. Ülke genelinde Protestan ve Katolik mezhebi mensupları birbirine yakın orandadır. Din dersi devlet okullarında genelde bu mezheplere göre verilir. Öğrenciler kendilerinin mensup olduğu mezhep veya dine göre verilen din dersini takip eder. Almanya’da bölgelere göre farklı yönelişler olmakla birlikte devlet okullarındaki din öğretiminde dini cemaatler (Yahudi, Ortodoks, Katolik, Protestan, Müslüman,) sorumludur. Devlet denetim görevini üstlenmiştir.


Non-confessional din eğitimi yaklaşımı: Non-confessional yaklaşım din hakkında öğrenmeyi esas alan, belirli bir dinin inançlarını benimsetmeyi amaçlamayan ve genel anlamda dinler hakkında bilgi veren din öğretimi yaklaşımıdır. İngiltere’nin öncülüğünde geliştirilen ve özellikle Batı ülkelerinde gittikçe yaygınlaşan bu modelde devletin tarafsızlığı ve okul programının birleştiriciliği öne çıkar. Bu model, tam bir eğitim için öğrencilerin önce kendi ülkelerindeki dinler hakkında ve sonra da daha geniş çerçevede dünyadaki dinler hakkında öğrenmeleri gerektiği fikrinden hareket eder, aynı zamanda tek bir ülke içindeki çok dinlilik realitesine de cevap vermeyi esas alır. Bu yaklaşımın en önemli argümanlarından biri, çocukları belli bir dini geleneğin içinde yetiştirme işinin okullara ait olmadığıdır. Okullardaki din eğitimini pedagojik açıdan sınıflandıranlardan biri de Michael Grimmet’tir. İngiltere’de din eğitimci olan Grimmet okullarda din eğitimi yaklaşımlarını üçe ayırmaktadır. Bu yaklaşımlar; dini öğrenme, din hakkında öğrenme ve dinden öğrenmedir.

Dini öğrenme: Yalnızca bir dine din eğitimi programı içerisinde yer veren ve öğretilen dinin benimsenmesini veya inancın güçlenmesini hedefleyen din eğitimi yaklaşımıdır.

Din hakkında öğrenme: Geleneksel dini öğrenme yaklaşımının günümüz seküler ve çoğulcu toplumda yetersizliğine karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Din dersi içerisinde bir din dışında farklı dinlere yer verilebilir. Dinler dıştan bakış (outsider) açısına göre öğretilmeye çalışılır. Bu çeşit din eğitimi, “karşılaştırmalı din eğitimi” olarak da adlandırılabilmektedir. Dini çalışmalar anlayışı hâkimdir.

Dinden öğrenme: Eğitimsel değeri oldukça fazla olan ve öğrencinin ihtiyaçlarını merkeze alan bir din eğitimi yaklaşımıdır. Dini öğrenme ile dinden öğrenme arasındaki temel fark ilkinde öğrenciden, öğretilen dinin inanç ve uygulamalarına katılması istenmektedir. Dinden öğrenmede ise öğrenci ile dini içerik arasındaki mesafe korunur.

İspanya’dan din bilimci Diez de Velaso (2007) okullarda din eğitiminde confessional ve non-confessional din eğitimi modeli ikilemini eleştirmekte ve bu kavramların ötesinde düşünülmesi gerektiğini iddia etmekle birlikte dört din eğitimi modeli önermektedir. Bunlar; teokratik, milli din, seküler ve çok dinli din eğitimi modelleridir. Diez de Velaso tarafından yapılan bu sınıflandırmada neyi kastettiğini açıklamaya çalışalım.

Teokratik din eğitimi modeli: Dini referanslara göre politik bir sistem kurulması öngörülen ve eğitimin din ile tamamen örtüştüğü bir ortamda uygulanan din eğitimi modelidir. Günümüz dünyasında uygulama alanı pek olmamakla birlikte bazı fundamentalist ve geleneksel dini gruplar tarafından az veya çok savunulan bir model olduğu belirtmektedir.

Resmi milli din eğitimi modeli: Din ulusal kimliğin temel unsurlarından biri olarak kabul edilir. Dini değerler ulusal kimliğin bir boyutu olarak din eğitiminde öğretilir. Geçmişte birçok ülkede yaygın olan ve günümüzde de resmi din seçeneği olarak bazı yönlerden uygulanmakta olduğunu ifade etmektedir. Yunanistan’dan Fas’a ve İsrail’den Pakistana kadar birçok ülkede uygulandığı belirtilmektedir.

Laik din eğitimi modeli: Devlet ve din arasında kesin bir ayrım yapılması gerektiğini savunmaktadır. Bu nedenle okullarda öğretim programlarında dinin tamamen olmamasını öngörmektedir. Dinin okul dışında her din mensubu tarafından öğretilmesi gerektiğini savunmakta ve okul içerisinde de sosyal bilimlerle ilgili diğer derslerde bazı konular dinden bahsetmektedir. Dinin özel alana inhisar edildiğinde yalnızca toplumsal olarak yaşanabilen dinin toplumsal değer, paylaşılan ahlak, aile vb. konular üzerindeki etkisi görmemezlikten gelinmektedir. Fransa’da uygulanan ve din karşısında tarafsız olduğunu iddia eden bu model geleceğin büyükleri olacak çocukların çoğunluğu dinlerin; kültür, ideolojiler ve geçmiş mirası üzerindeki etkisi konusunda bilgisiz yetişmesine neden olmaktadır.

Çok dinli din eğitimi modeli: Barış eğitimi için en uygun model olduğu iddia edilmektedir. Devlet tarafından herhangi bir dinin resmi din olarak kabul edilerek öncelik verilmediği ve dinlere eşit mesafede duran ve durması beklenen kapsayıcı bir din eğitimi anlayışıdır. Din eğitiminde çoğunluk dışında farklı dinlere yer verilmesi ve din içerisindeki yerel farklılıklarında dikkate alınmasını öngörmektedir. Dinin kimliğin önemli sembollerinden biri olduğu ve onun kamu alanında bir yansıması olarak din eğitiminde de göz önüne alınması gerektiğini savunmaktadır.



20 EKİM 2010


GENÇLİK, DİN VE DEĞERLER

PROF. DR. RECEP KAYMAKCAN

RIDVAN DEMİR


GENİŞ ÖZET – II

3. BÖLÜM


GENÇLERİN DİNE BAKIŞI:

KARŞILAŞTIRMALI TÜRKİYE ve AVRUPA

ARAŞTIRMASI


Türkiye’de okullarda din eğitimi bağlamında 1982 Anayasası’nın 24. maddesine göre ilk ve ortaöğretimde din dersi zorunludur. Dersin tam adı “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi”dir (DKAB). Ders, ilköğretim 4. sınıftan itibaren başlamakta ve ortaöğretim son sınıfa (12. sınıfa) kadar okutulmaktadır. Cumhuriyet tarihi boyunca birçok alternatif denenmiş ardından ders mecburi yapılmışsa da bu dersten Müslüman olmayanlara muaf olma hakkı tanınmıştır. İlköğretim programı yeni bir anlayışla 2000 yılında ve ortaöğretim DKAB programı da 2005 yılında değiştirilmiştir. Din dersi programlarının hazırlanması ve kabulünde yetki tamamen Milli Eğitim Bakanlığı’na aittir. Eski programı ana hatlarıyla ifade etmek gerekirse “ilmihal merkezli” bir din eğitimi yaklaşımı diyebiliriz. İlk olarak 2000 yılında İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretim programı değiştirilmiştir. Dini anlayış ve pedagoji alanındaki yeni gelişmeleri dikkate alarak hazırlandığı belirtilen din dersi programı hazırlayanlar tarafından “Ankara Modeli” olarak adlandırılmıştır. Bu modelde İslam öğretiminde ilmihal merkezli yaklaşım yerine Kur’an merkezli bir İslam anlayışı esas alınmaktadır. Farklı dinler objektif olarak tanıtılmıştır. 2005 yılında ise ilk ve orta öğretim ders programlarında köklü değişikliğe gidilmiştir. Bu çerçevede 2005 yılında Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi programı değiştirilmiş ve 2005-2006 öğretim yılında uygulanmaya başlanmıştır. Yeni program pedagojik, esneklik, eğitim sürecine ilişkin detaylı açıklama, öğrenen merkezlilik, sürece önem verme gibi birçok açıdan eski programa göre ileriye yönelik önemli bir adımdır. Davranışcı öğrenme teorisi yerine yapılandırmacı öğrenme benimsenmiştir. Gençlerin din eğitimi algılaması açısından Türkiye’de son yıllarda okullarda din eğitiminin geleneksel çizgiden - içerik ve metot boyutunda - modern ve çoğulcu bir yöne doğru bir gayretin olduğu görülmektedir.


Tablo 2.2’de de anlaşılacağı gibi denekler okullarda din eğitiminin hiç olmaması fikrine 1.71 ortalama ile büyük çoğunlukla katılmadıklarını ifade etmektedirler. Daha iyi anlaşılması için bu soruya verilen cevabı yüzdelik olarak verecek olursak % 77.8’i din eğitiminin hiç olmaması görüşüne katılmadığını, % 11.2 kararsız olduğunu, % 11 ise katıldığını belirtmektedir. Kararsızlarda okullarda din eğitiminin olmaması görüşüne yakın olarak kabul edilse bile % 78 gibi oldukça yüksek düzeyde din eğitiminin okullarda olması gerektiği yönünde görüş beyan etmektedir. TESEV tarafından desteklenen araştırmada Türk halkına “Sizce devlet okullarında mecburi din eğitimi verilmeli midir” sorusuna % 82.1’i evet, % 15.4’ü de hayır cevabını vermektedir Yetişkin örneklemini kapsayan bu veriler bizlere yetişkinlerin okullarda din dersini gençlere göre biraz daha fazla desteklediğini göstermektedir. Ayrıca TESEV araştırma verileri ile araştırma bulguları arasında yakın bir paralellik olduğu söylenebilir.


Geleneksel din eğitiminin temel özelliği bir dinin açık veya örtük olarak benimsetmeyi hedefleyecek şekilde okullarda öğretim konusu yapmasıdır. Genelde derste benimsetilmeye çalışılan dinin mensuplarının olduğu varsayılmaktadır. Birden fazla dinin öğretimine yer verildiği takdirde de çoğunluk perspektifinden diğer dinler öğretim konusu yapılmaktadır. Geçmişte okullarda din eğitiminde yaygın olarak kullanılmaktaydı. Ancak günümüzde dini çoğulculuk, seküler eğitim anlayışı vb. nedenlere bağlı olarak bu yaklaşımla okullarda din eğitimi vermek gittikçe sorgulanır hale gelmiştir.


Tablo 5.2’deki (Tablo 2.2 olmalı ?) ilk iki soru geleneksel din eğitimi konusunda öğrencilerin algılamalarını belirlemeye yöneliktir. Liseli gençler ideal din eğitiminin kendilerini İslam inancına yaklaştırması düşüncesine büyük ölçüde katılmaktadır (ortalama:4.06). Bu sonuç öğrencilerin din derslerinde İslam inancının desteklenmesine yönelik bir eğitime olumlu baktığının ifadesidir. Yüzdelik olarak bu ifadeyi olumlu cevaplandıranların toplamı % 70 civarında olup kararsızlar % 20.6 ve olumsuz ise yalnızca % 9’dur. 2. soruda ise öğrenciler okullarda din dersinin kendilerinin dindar olmalarına yardımcı olur düşüncesine daha az düzeyde katılmaktadır. Dindar olmalarına yardımcı olma görüşünü benimseyenler % 50.6, kararsızlar 22.7 ve benimsemeyenler ise % 26.7’dir. Geleneksel din eğitimi konusundaki bu iki soruya verilen cevaplar arasında önemli farklılıklar olduğu anlaşılmaktadır.


Modern din eğitimi yaklaşımları, geleneksel din eğitimi yaklaşımlarının çoğulcu, seküler ve demokratik eğitim anlayışına göre şekillenen okullarda yetersizliği ve kabul edilebilirliği konusundaki tartışmalara cevap olarak ortaya çıkmıştır. Modern din eğitimi yaklaşımı genel bir kavramdır. Temel çıkış noktalarından biri okul özellikle de devlet okulları herkesin okuludur ve okulda öğretilen derslerin modern eğitim felsefesine yardımcı olması beklenmektedir. Tablo 2.2’den anlaşılacağı gibi modern din eğitimi öğrencilere dünya dinleri hakkında objektif bilgi verir ifadesine liseli gençler olumlu bakmaktadır (ortalama: 3.91). Öğrencilerin din dersinde birden fazla dinin dahil edilmesini ve bilimsel olarak farklı dinleri ötekileştirmeden öğretilmesine onayladığı anlaşılmaktadır. Sonuçta, liseli gençlerin modern din eğitimi ile ilgili bütün sorulara olumlu cevap vermekte ve genel anlamda modern bir din eğitimine olumlu bakmaktadırlar.


Cinsiyet, dindarlık ve din eğitimine bakışı etkileyen faktörlerden biridir. Genellikle Batı Avrupa ve Amerika merkezli yapılan amprik çalışmalar kadınların erkeklerden daha dindar ve dinle ilgili konulara daha pozitif baktığını ortaya koymuştur. Din eğitimi ile ilgili araştırmalarda cinsiyet farkını inceleyen araştırmalarda kadınların erkeklere göre din eğitimini daha olumlu değerlendirdiğini göstermektedir. Türkiye’de ise cinsiyetin, dindarlık ve din eğitimine etkisini inceleyen müstakil bir çalışma bulunmamak ile birlikte ülkemizde farklı zamanlarda ve örneklemler üzerinde yapılan amprik araştırma verileri bizlere genelde Batı’da çalışma sonuçlarının aksine kadınların dindarlık ve din ile ilgili konularda erkeklere kıyasla daha negatif bir tutum içerisinde olduğunu göstermektedir. Tablo 2.3’de deneklerin cinsiyete göre din dersi algılaması konusundaki fark olup olmadığı göstermek amacıyla erkek ve kız öğrencilerin ortalama ve standart sapmalarına yer verilmiştir. Cinsiyete göre din dersi algılamalarında farklılığı ölçmek için “ t ” testi uygulanmıştır. Sonuçta, bir soru dışında cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık çıkmamıştır.


Kız ve erkeklerin sorulara verdikleri cevapların ortalamaları analiz edildiğinde istatistiksel anlamda farklılık olmasa bile erkek öğrencilerin geleneksel ve modern din eğitimini benimseme seviyelerinin kız öğrencilerden fazladır. Ayrıca liseli kız öğrenciler okullarda ideal olanın din dersinin hiç olmaması fikrini erkeklerden daha çok desteklemektedir. Bu ise geleneksel veya modern din eğitimini erkeklere göre daha az onaylamaları ile tutarlı bir sonuçtur. Bu sonuç, Türkiye’de kadınların dindarlık ve din ile ilgili konulara erkeklere oranla daha olumsuz baktığı araştırma verileriyle örtüşmektedir. Almanya ve Polonya’da ideal din eğitimi ile ilgili birçok soruda erkek ve kız öğrenciler arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur. Almanya ve Polanya’lı gençlerin okullardaki din eğitimi konusundaki görüşleri ile Türkiye arasında cinsiyete göre ters yönde bir farklılık bulunmaktadır.


Yukarıda da ifade edildiği gibi liseli öğrencilerin din eğitimi algılamalarını ortaya koymaya çalışan araştırma 5 farklı okul türüne uygulanmıştır. Bunlar; Fen Lisesi, Anadolu Lisesi, Süper Lise, Anadolu İmam-Hatip Lisesi ve Özel Liselerdir. Örneklem seçiminde ana kriter akademik olarak başarılı olan öğrenciler olmuştur. Okul çeşitleri hakkındaki bu açıklamadan sonra okul türlerine göre geleneksel ve modern din eğitimiyle ilgili görüşlerde bir farklılık oluşup oluşmadığı mercek altına alınacaktır.


Beş farklı okul türüne göre din dersi algılamasında farklılık oluşup oluşmadığını belirlemek için ‘ one way ANOVA varyans analizi ’ yapılmıştır. Gözlemlenen anlamlı farkın hangi gruplar arasında olduğunu tespit için Turkey-HSA testi yapılmıştır. İlk olarak geleneksel din eğitimi hakkında hangi okullar arasında bir farklılığın olduğuna bakılmıştır. Din eğitiminin İslam inancına daha çok yaklaştıracağı fikrinde Fen Lisesi öğrencileri ile Anadolu İmam-Hatip Lisesi öğrencileri arasında farklılık bulunmaktadır. Her iki okulun ortalamalarına bakıldığında Fen Lisesi öğrencilerinin ideal din eğitiminin İslam inancına yaklaştıracağı görüşüne İHL öğrencilerine göre daha fazla katılmaktadır. Okullarda din eğitiminin dindar olmalarına yardımcı olacağı düşüncesine verilen cevaplarda da farklılaşmanın tekrar Fen Lisesi ve Anadolu İHL öğrencileri arasında olduğu ve bu görüşe en çok Fen Lisesi öğrencileri katılırken, en az İHL öğrencileri benimsemektedir. Geleneksel din eğitimini benimseme düzeyleri bakımından farklılıkların Fen Lisesi ve Anadolu İHL öğrencileri arasında olduğu görülmektedir. Modern din eğitimi boyutuyla ilgili soruların tamamında Fen liseli gençlerde farklılık oluşmaktadır. Tablo 2.4’e bir bütün olarak baktığımızda geleneksel ve modern din eğitimiyle ilgili bütün maddelere en üst düzeyde katılımın Fen Liselerinde olduğu en az katılımında - bir madde hariç - Anadolu İHL’lerde olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bu sonuç oldukça ilginçtir. Ortaöğretime giriş sınavları sonucu akademik yönden en yetenekli öğrencilerin öğrenim gördüğü Fen Lisesi öğrencilerinin geleneksel ve modern din eğitimi algılamasının en üst seviyede olması da oldukça ilginç olup, bu okullar ve dini yönelimleri konusunda yeni çalışmaların yapılması gerekmektedir.



Avrupalı gençlerde din eğitimi algılaması ise yukarıda liseli gençlerin geleneksel ve modern din eğitimine akışlarını ortaya koyan veriler uluslar arası kapsamlı bir çalışmanın parçasıdır. Aynı sorular her ülkedeki liseli gençlere sorulmuştur. Şimdi araştırmaya katılan on ülkenin öğrencilerinin okullarda din eğitimi konusundaki görüşlerini sunup karşılaştırmalı olarak değerlendirmeye çalışalım. Bu karşılaştırma bizlere din eğitimi algılaması konusunda Türk gençlerinin hangi ülkelere benzer eğilimler gösterdiği konusunda bilgi verecektir.


Değerlendirmeye geçmeden önce her iki ifadenin geleneksel din eğitiminin hangi boyutunu ölçmeye yönelik olduğunu açıklayalım. “İdeal din dersi öğrencilerin dindar olmalarına yardımcı olur” ifadesi okullarda mezhebe bağlı (denominational) din eğitimi konusundaki öğrenci görüşlerini belirlemeye hedeflemektedir. Araştırmada sorunun orijinali “İdeal din eğitimi öğrencilerin kiliseye daha fazla yaklaşmalarına yardımcı olur” şeklindedir. Yani mezhebe bağlı ve kurumsal kilise dindarlığı konusundaki tutumunu anlamaya yöneliktir. İslam dininde kurumsal bir din algılaması Türkiye’de olmadığı için “dindar olmalarına yardımcı olur” şeklinde bu soru uyarlanmıştır. İkinci cümle “ideal din dersi öğrencileri Yahudi/Hıristiyan/İslam inancına daha çok yaklaştır” şeklindedir. Bu ifade ile gençlerin din dersinin bir din içerisinde belirli bir mezheple sınırlanmadan genel anlamda dini inancı güçlendirmesi konusundaki tutumu ölçülmeye çalışılmaktadır.


Genel olarak okullarda geleneksel din dersi ile ilgili tablo 2.5’teki sonuçlar değerlendirildiğinde ülkelerin geleneksel din eğitimi modelini onaylayan ve onaylamayanlar şeklinde iki gruba ayrıldığı görülmektedir. Genelde daha gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinin geleneksel din dersini onaylama düzeyleri düşük iken Polonya, Türkiye ve Hırvatistan gibi Doğu Avrupa ülkeleri ve İsrail’den gençlerin daha olumlu baktığı verilerden anlaşılmaktadır. Ayrıca mezhebe bağlı ve kurumsal dindarlığı önceleyen geleneksel din dersi modelinin genelde (Almanya ve Hollanda hariç) bir dini inancı benimsetmeye çalışan din dersi modelinden daha az benimsenmektedir. Bu sonuç ise oldukça önemli bulgudur. Avrupa’da gençlerin geleneksel din eğitimi modeli içerisinde de bir ayırım yaptığına işaret etmekte ve modern din eğitimi anlayışına yakın olan modelin daha fazla kabul gördüğünü ortaya koymaktadır. Bu aynı zamanda Avrupa okullarında modern din dersinin öğrenciler tarafından benimsendiğini ortaya koymaktadır. Ülkeler ötesinde Yahudi, Hıristiyan ve İslam dinine mensup öğrencilerin de modern din eğitimine pozitif olarak yaklaştığı konusunda genel bir fikir vermektedir. Okullarda modern din eğitimine bakışta ülkeler arasında farklılaşma olumlu bakıp bakmama düzeyinde olmazken farklılaşma bu modeli onaylayanların katılım düzeyindeki değişiklik şeklinde tezahür etmektedir. Ülkeler arasında farklılaşma geleneksel din dersi modeline ilişkin tutumda ortaya çıkmaktadır. Batı Avrupa olarak tasnif edebileceğimiz 6 ülke verilerinin kendi içerisinde genel bir tutarlılığının olduğu görülmektedir. Çünkü bu ülkedeki gençler mantıksal olarak beklendiği gibi okullarda geleneksel din dersini düşük düzeyde onaylarken modern din dersini yüksek seviyede onaylamaktadır. Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu Polonya, İsrail ve Hırvatistan’dan gençler modern ve geleneksel din dersi modellerini birlikte onaylamaktadırlar. Bu üzerinde durulması gereken bir veridir. Bu sonucu iki şekilde yorumlamak mümkündür. İlk olarak dinin fert ve toplum hayatında etkinliğinin diğer 6 ülkeye göre fazla olduğu bu 4 ülkede okullarda din dersinin geleneksel modelden moderne doğru bir geçiş aşamasında olduğunun göstergesidir. Gelecekte geleneksel din dersi modelinin etkisinin gittikçe azalacağı iddia edilebilir. İkinci olarak çoğunlukla Batı Avrupa’da geliştirilen modern-geleneksel veya confessional, non-confessional olarak gruplandırılan ve birbirinin rakibi gibi görülen okullarda din dersi modellemelerinin gelişmekte olan ve dini yönden farklı özelliklere sahip ülkelerdeki din dersini açıklamada yetersiz olduğudur.



SONUÇ


Türkiye’de ne confessional ne de nonconfessional modele sahip bir din dersi anlayışı mevcuttur. Bununla birlikte son yıllarda iki modelin arasında ama nonconfessional modele daha yakın bir çizgiye doğru bir gidişattan bahsetmek mümkündür. Klasik din eğitimi modelini de modern din eğitimi modelini de destekleyen Türk gençleri Türkiye’nin modern modele doğru ilerleme sürecinde olduğunu göstermektedir. Bu durum aynı zamanda Türk gençlerinin sorulara verdikleri iki zıt durumu yani bir anlamda çelişkiyi de gözler önüne sermektedir. Türk gençlerinin verdiği cevaplardan oluşan verilere göre Türkiye dine ve dindarlığa diğer ülkelere oranla daha olumlu cevap veren ilk 2-3 ülke arasında yer almıştır. Sorulara verilen cevaplara göre din dersleri inancı yükseltse de dindarlığa katkı sağlamadığı anlaşılmaktadır. Bu da Türkiye’de din kültürü derslerinin ismine ve amacına uygun verildiği sonucunun çıkarılmasını sağlamaktadır. Bunun ile birlikte modern eğitime destek veren ülkeler geleneksel eğitime düşük oranda destek vermekte veya tersi durum söz konusu olmaktadır. Diğer ülkenin aksine Türkiye’de kız öğrenciler modern ve geleneksel din eğitimi modellerini diğer ülkelere oranla düşük seviyede onaylamışlardır. Diğer ülkelerde ise kız öğrenciler ise o ülkelerdeki erkek öğrencilere oranla modern din eğitimi modelini daha fazla desteklemektedirler. Okul çeşitlerine göre Fen liselerinin geleneksel ve modern din eğitimine en fazla oranda, Anadolu İHL’lerin ise en az oranda desteklemesi ve temel farklılığın genelde bu iki tür arasında olması çalışmanın en ilginç verilerinden biri olup ayrı bir araştırmayı gerektirmektedir. 10 ülkeden liseli gençlerin geleneksel ve modern din eğitimi algılamalarına ilişkin verileri incelediğimizde ülkeleri ikiye ayırabiliriz. İlk grubu genel anlamda Batı Avrupa olarak adlandırabileceğimiz Almanya, İngiltere, İrlanda, Finlandiya, Hollanda ve İsveç’tir. Bu ülkeler genel anlamda modern din dersinin amaçlarına olumlu bakarken geleneksel din eğitimine negatif bakmaktadırlar. Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu Doğu Avrupa ülkeleri olarak Polonya ve Hırvatistan’la birlikte İsrail’den öğrenciler genelde modern ve geleneksel din dersi hedeflerinin her ikisine de olumlu bakmakta ve bu yönüyle Batı Avrupa ülkelerinden farklılaşmaktadırlar. Okullarda modern ve geleneksel din eğitimi modellerini onaylar bir tutum içerisinde olmaları mantıki olarak bir çelişki oluştursa da bu sonuç bu ülkelerin okullarda din derslerinin gelenekselden moderne doğru bir geçiş süreci içerisinde olduğu şeklinde de yorumlanabilir. Ayrıca geleneksel / modern, confessional / non-confessional gibi okullarda din eğitimini tanımlamaya yönelik ve çoğunlukla Batı Avrupa’da üretilen kavramların diğer ülkeleri açıklama da yetersiz kaldığı şeklinde de değerlendirilebilir. Türkiye’nin de dahil olduğu Polonya, Hırvatistan ve İsrail’de din dersleri için bir üçüncü yol üzerinde durmak lüzumlu görülmelidir.


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DİNLER ARASI İLİŞKİLER ve GENÇLİK


Giriş


Son bölüm, dinler arası ilişkilere bakışta geliştirilmiş dört modele, Türkiye’de liseli gençlerin hangi düzeyde katıldıkları cinsiyet ve okul türlerine göre incelenmiştir. Türkiye sonuçları diğer dinlere bakıştaki teolojik boyut ve diğer ülkelerdeki din anlayışları ve dinlere bakışları ile analiz edilerek karşılaştırılmıştır.


Dışlayıcı Model:


Dışlayıcı model dinler arası ilişkilerde en eski geçmişe sahip geleneksel / klasik bir modeldir. Doğruluk, kurtuluş ve dinin nihai hedefi olarak sadece kendi dininde bulunduğunu ve sadece o din yoluyla elde edilebileceğini savunan yaklaşımdır. Tek gerçek din ve kurtuluşu kendinde gören anlayıştır.


Kapsayıcı Model


Bir kimsenin kendi dininin dışındaki dinleri de din olarak görmesi, onlarda da doğruluk ve kurtarıcılık özelliklerinin bulunduğunu kabul etmesi, onlarla diyalogdan ve dostça ilişkilerden yana olması, fakat bütün bunlara rağmen kendi dinini öteki dinlerden biraz daha üstün görmesidir. Kapsayıcılar, dışlayıcılar gibi tek bir din, doğru ve kurtarıcı ötekilerin ise hepsi yanlış ve yasak demediği gibi; çoğulcular gibi hepsi eşit ölçüde doğru ve kurtarıcı da dememektedirler. Kapsayıcılıkta “ hep veya hiçlikten ” ziyade, kendini nispeten biraz daha üstün görmek vardır.


Çoğulcu Model


Bu model bütün din mensuplarının aynı Tanrı’ya inanıp ibadet yapmaları ve dolayısıyla eşit oldukları iddiası değildir. Bu görüşe göre bütün dinlerin temel insani deneyimler olduğu varsayılır. Teolojiler ve inanç sistemleriyle ilgili deneyimlerin oluşturulması da daima kültürel çevre ile irtibatlıdır. Bu nedenle de dinlerin mutlak anlamda hakikat iddiasında bulunamayacakları şeklindedir. Bu düşünce bütün dinler kutsal olanı doğru bir şekilde yansıtacakları ancak bunun dinler arasında teolojik ve metafizik farklılık olmadığı anlamına gelmeyeceğidir. Bu manada çoğulculuğun en önemli temsilcisi John Hick’tir.



Dinler arası Model


Dini geleneklerin zenginleşmesi için farklı dinlerin aralarında diyalog yapmalarına vurgu yapan bir yaklaşımdır. Diğer modeller bir bakış açısı ile diğerine veya dine bakarken bu model dinler arası ilişkilerde diğer dinlere bakıştaki bu yetersizliğini gidermeyi hedeflemektedir. Dinlerarası model diğer dinleri objektif

olarak değerlendirmenin ötesinde din mensuplarının birbirleri ile diyaloğa geçerek diğer dinlerle kendi dini arasındaki benzer ve farklı yönleri göz önüne alarak birbirlerinden öğrenme sürecindedirler.


Türk gençleri dinler arası ilişkilerde en çok dışlayıcı yaklaşımı onaylarken onu kapsayıcı, dinler arası ve çoğulcu model izlemektedir. Çoğulcu modele gençler olumlu bakmamaktadır. Cinsiyet ve okul türü değişkenine göre istatistiksel olarak dinler arası ilişki modelleri arasında bir farklılığın olmadığı görülmektedir. Türk gençlerinin modellere bakışta kendi içerisinde mantiki bir tutarlılığın olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’de kapsayıcı yaklaşımı yüksek düzeyde gençlerin onaylaması çoğulcu model yönünde bir geçiş süreci olarak ta yorumlanabilir. Çoğulcu modeller yerine dışlayıcı ve kapsayıcı modellerin tercih edilmesinin birçok nedeni olabilir. Bu nedenlerin en mühimi Türkiye’de din ve din eğitimi anlayışında, İslam öğretiminde Fıkıh ve Kelam merkezli bir yaklaşımın uzun yıllarca ana bir faktör olduğudur. Eğer diğer dinlere bakışta öğrencilerin çoğulcu bakış açıları geliştirilmek isteniyorsa mistik İslam yorumlarına (İbn Arabi, Mevlana, Yunus vb.) da din eğitiminde ve öğretiminde yer verilmesinin anlamlı olacağı düşünülmektedir. Bu ikili yapının mistikler tarafından bilinçli olarak benimsenen bir yaklaşım olduğunu da iddialar arasındadır. Zahir düzeyinde kapsayıcı bir modeli benimserken batın, bireysel ve gönül düzeyinde çoğulcu yaklaşıma uygun bir tutum içerisinde oldukları görülmektedir. Ülkeler karşılaştırmasında İrlanda hariç olmak üzere dışlayıcı modele olumlu bakan ülkelerin doğu Avrupa ülkeleri ve İsrail olduğu görülmektedir. Çoğulcu dinlerarası ilişki modelini en çok onaylayan ülkelerin ise Almanya, Polonya, Finlandiya, Hollanda gibi ülkeler olduğu anlaşılmaktadır. Dinler arası ilişki modelleriyle ilgili tutumda Türk gençlerine en yakın tutumu İsrailli gençler ortaya koymaktadır. Polonya, İngiltere gibi bazı ülke öğrencilerinin modellere verdikleri cevaplar açısından bir iç tutarsızlık içinde oldukları da müşahede edilmektedir. Son olarak, bir kişinin dışlayıcı dinler arası ilişki modelini benimsemesinin diğer dinlere karşı daha az hoşgörülü olacağı şeklinde yorumlamak oldukça zordur. Teolojik anlamda hakikat ve kurtuluşun tek kendi dininde olduğuna inanan birinin sosyal hayatta diğer din taraftarlarıyla hoşgörü ve ötekine saygılı ilişki kurması mümkündür.


Sonuç olarak, araştırmaya katılan on ülkenin gençlerini mikro, meso ve makro düzeydeki dine bakışla ilgili olarak genel anlamda iki gruba ayırabiliriz. İlk grupta dikkatleri çeken dine yakın çizgisi ile Türkiye, Polonya ve İsrail’den gençlerdir. İkinci grup ise her üç boyutta da dine karşı daha az olumlu bir tavır sergileyen Almanya, İngiltere, Hollanda’da, Finlandiya, İsveç’den gençlerdir. Bu durumda birinci grup ülke gençleri üzerinde sekülerleşmenin etkileri daha sınırlı iken Almanya, Hollanda gibi ülkelerde sekülerleşmenin etkilerinin daha fazla olduğu açıktır. Dine örgün eğitim sisteminde yani okullarda bakış açısını modern ve seküler anlayışın etkin olduğu ülkelerde daha non-confessional ve dine daha mesafeli bir bakış açısı hakimken daha muhafazakâr tutum içerisinde olan ülkelerde daha confessional ve dine daha yakın bir anlayışın hakim olduğu ve genelde benimsendiği anlaşılmaktadır. Dindarlıkla ilgili olarak bütün ülke gençleri tarafından ortak kabul edilen en önemli noktanın da dini ritüeller olduğu söylenebilir. Türk gençlerinde sekülerleşmenin etkisinin az olup genelde gençliğin dine bakışta olumlu bir tutum içerisinde olduğu söylenebilir. Türkiye analizi, cinsiyet ve okul çeşitlerine göre liseli öğrencilerin dine bakışta genelde anlamlı bir farklılığın olmadığını görülmektedir. Bununla birlikte erkek öğrencilerin kızlara göre dine karşı daha pozitif bir tutum içerisinde oldukları söylenebilir. Gençler üzerinde yapılacak bu tür bilimsel ve ampirik çalışmaların hem gençlerin ahlaki gelişimlerine katkıları açısından daha iyi politikaların oluşturulmasına ve hem de Türkiye’de din eğitimi alanındaki bilimsel gelişmelere katkı sağlaması bakımından önemi tartışmasızdır.

bottom of page